Tüberküloz Nedir ve Neden Ortaya Çıkar?
Covid-19 pandemisinin ortaya çıktığı bir yılı aşkın süredir tüberküloz, insanlar için ciddi bir tehdit olmasına rağmen göz ardı ediliyor. Özellikle koronavirüs pandemisinin başlamasının ardından tüberküloz vakalarının, özellikle de lenf bezini etkileyen tüberkülozların görülme sıklığının arttığı görülüyor. Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan Medicana Bahçelievler Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Fadime Keleşoğlu, “Solunum yolu ile vücuda giren verem mikrobu, ‘Mycobacterium tuberculosis’ olarak biliniyor. Bu mikrop akciğerde boşluk benzeri yaralar oluşturmasının yanı sıra lenf bezleri, omurga, beyin zarı, üreme organları, böbrekler, kalça kemikleri veya vücut boşluklarında enfeksiyona yol açabiliyor.” dedi. Yaygın bilinen kanının aksine, tüberküloz bakterilerinin insan vücuduna yerleşmesinin ardından hemen hastalığa yol açmayabileceğini ifade eden Uzm. Dr. Fadime Keleşoğlu, “Damlacık yolu ile vücuda yerleştikten sonra bağışıklık sistemi tarafından engellenen bakteriler, yıllarca vereme yol açmaksızın varlığını sürdürebiliyor. İmmün sistemin zayıfladığı herhangi bir zamanda bu bakteriler harekete geçerek hastalığın aktifleşmesine yol açıyor. Bu nedenle verem hastalığı aslında tüberküloz bakterilerinin aktifleşmesine bağlı olarak gelişiyor. Dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birlik kısmının ise aktifleşmeyi bekleyen gizli tüberküloz taşıyıcısı olduğu tahmin ediliyor.” diyerek gizli tüberküloz konusunun altını çizdi.
“Hafif Ateş, Gece Terlemesi, Sırt ve Göğüste Ağrı Gibi Belirtilere Yol Açıyor”
Tüberkülozun, bakterilerin vücuda girmesinin ardından bağışıklık sistemi yeterince güçlü olmayan kişilerde doğrudan verem hastalığına yol açabildiğini belirten Uzm. Dr. Keleşoğlu, “Bazı bireylerde ise bakteriler, savunma sisteminin zayıfladığı bir anda enfeksiyona yol açmak üzere aylarca, hatta yıllarca vücutta kalabiliyor. Hastalık etkeni, verem mikrobu taşıyan bireylerin solunum yolu ile saçmış oldukları damlacıkların sağlıklı bireyler tarafından solunması ile bulaşıyor.” dedi. Hastalığın başlangıç evrelerinde çoğunlukla bir belirti görülmezken bazı bireylerde ise hafif öksürük söz konusu olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Keleşoğlu, “Erken dönemde fiziksel muayene sonucunda herhangi bir hastalık belirtisi tespit edilemiyor. Hastalığın ilerlemesiyle birlikte ortaya çıkan belirtiler ise bakterilerin hangi doku ve organlarda tutuluma yol açtığına göre farklılık gösteriyor. Hastalık belirtileri arasında gece terlemesi, hafif ateş, göğüste ve sırtta ağrılar, halsizlik, çabuk yorulma, hızlı kilo kaybı, boyundaki lenf bezlerinde şişlik gibi semptomlar yer alıyor. Akciğerlerin yanı sıra boşaltım sistemi, sindirim sistemi, omurga, böbrekler ve karın boşluğu gibi farklı bölgeleri etkileyen tüberküloz, tutuluma yol açtığı bölgeye göre karın ağrısı, sindirim ve emilim sorunları, karında sıvı birikimi, karaciğer ve dalak büyümesi, eklemlerde iltihaplanma, lenf bezlerinde büyüme gibi farklı belirtilere de yol açabiliyor.” diyerek tüberküloz hastalığının yol açtığı rahatsızlıklara da değindi.
“Tedavide Antibiyotikler ve Bağışıklık Sisteminin Güçlendirici Uygulamalar Kilit Rol Oynuyor”
“20. yüzyılda ve özellikle de İkinci Dünya Savaşı sonrasında çok yaygın görülen tüberkülozun, verem aşılarının uygulanmaya başlanması ile azaldığını biliyoruz. Fakat gelişmekte olan ülkeler için tüberküloz, halen ciddi bir tehdit oluşturuyor. Aşılama ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine yönelik önlemler veremle mücadelede etkin rol oynuyor.” diyerek açıklama yapan Uzm. Dr. Keleşoğlu, tüberküloz tedavisine ilişkin sorulara da yanıt verdi: “Tüberküloz temeli, antibiyotik içerikli ilaç tedavilerine dayanıyor. Fakat bu hastalıkta tedavi diğer birçok enfeksiyon hastalığından çok daha uzun bir süreç gerektiriyor. Tüberküloz bakterisi türlerinin mevcut antibiyotik ilaçlara karşı direnç geliştirmiş olması nedeniyle farklı ilaç tedavilerini aralıklı olarak uzun bir süre boyunca hastalara uygulamamız gerekebiliyor. Bu süreç hastamızın yaşı, hastalığın şiddeti, etkilenen organ ve sistemler gibi pek çok faktöre göre değişkenlik gösteriyor. Özellikle de dirençli verem hastalarında farklı ilaç türlerinin enjeksiyon yoluyla uygulanmasını gerektiren tedavilerin, iki veya üç yıl boyunca devam ettirilmesi gerekebiliyor. Hastalıktan korunmada öncelikle çocukluk döneminde uygulanan aşıların zamanında yaptırılması, ardından bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve tıbbi kontrol gibi konulara özen gösterilmesi önem arz ediyor.” ifadelerini kullandı. Salgın başından bu yana ülkemizde çeşitli bölgelerde özellikle de lenf bezlerinin etkilendiği verem hastalığı vakalarında bir artış gördüklerini dile getiren Uzm. Dr. Keleşoğlu, “Hastalığa ilişkin herhangi bir belirti yaşayan veya bir verem hastası ile temasta bulunan kişilerin verem savaş dispanserlerine ya da ilgili branş hekimlerine başvurmasını öneriyoruz” diyerek sözlerini noktaladı.