KURUMSAL HABERLER


+A A-

KANSER RİSKİ İDEAL KİLODAN UZAKLAŞTIKÇA ARTIYOR



Kanser hastalığı ülkemizde ciddi bir sağlık sorunudur.  Kanser tedavisinde son zamanlarda geliştirilen yeni ilaç moleküllerinin etkisiyle maliyetinin çok fazla artması, hastaların tedavilere ulaşmasını zorlaştıracak gibi görünmektedir. Bilinen klasik bir deyimle kanseri tedavi etmekten çok engellemek daha akılcı bir yoldur. Yapılan çalışmalarla kanserin yüzde 30'unun diyet alışkanlıklarıyla ilişkili oluştuğu gösterilmiştir. Dünya Kanser Araştırma Fonu(WCRF) ve Amerika Kanser Araştırma Enstitüsü (AICR) 2007 yılına kadar 7000‘den fazla beslenme, fiziksel aktivite ve kanser ilişkisini inceleyen epidemiyolojik çalışmayı incelemiştir. Buna göre kısaca özetleyecek olursak kanseri engellemek için...

- İdeal kiloda olmak önemlidir

    - Günde en az 30 dakika egzersiz yapılmalıdır

    - Bitkisel yiyecekler riski azaltır

    - Et tüketimi sınırlandırılmalıdır

    - Alkolde ethanol miktarı önem taşıyor

    - İşlenmiş, hazırlanmış ve prezerve edilmiş gıdalara dikkat

    Diğer uyarılar olarak Diyet suplementleri, beslenmeye eklenmesinin kanseri önlediğine dair kanıtlar yetersizdir. Bazılarının tüketilmesi kansere yol açabilir. Vitamin D eksikliği ise kolon kanseri riskini arttırmaktadır. Meme kanserli hastalarda da D vitamini düşüklüğü seyri olumsuz etkilemektedir.

Özetle; kansere karşı tek tip beslenmeden kaçınmak gerekmektedir. İster doğal, ister işlenmiş gıda olsun aşırı tüketim her zaman zarar verir. Pek çok hastalığın ve kanserin sebebi fazla kaloridir. Bu nedenle sebze ve meyve tüketilmeli, günlük 25-30 dakika yürüyüş yapılmalı, sigara ve alkol tüketilmemeli ya da tüketimleri minimalize edilmeli, beden kitle indeksinin normal standartlarda yani 18-25 arasında tutulması sağlanmalıdır.

KEMOTERAPİDE ROBOTİK DÖNEM...

Medicana International Ankara Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. İbrahim Tek: "Kanser tedavisinin önemli bir kısmını kemoterapi yani ilaç tedavisi oluşturuyor. Bu ilaçları kemoterapi verilme amacına göre dört gruba ayrılabiliriz: Genelde cerrahi öncesi verilen ve hastalığı primer tedavi öncesi küçülterek cerrahinin daha kolay yapılmasını sağlamayı ve kemoterapinin hastalıktaki etkisini saptamayı amaçlayan Neoadjuvan tedavi, özellikle lenfomalarda ve lösemilerde hastalığı yoketmek için verilen Küratif tedavi, cerrahi veya primer tedaviden sonra şifa oranını arttırmak ve hastalığın tekrarlama riskini azaltmak için verilen Adjuvan tedavi, son evre hastalarda hastalığın yaptığı şikayetleri azaltmak, yaşam kalitesini arttırmak ve yaşam süresini uzatmak için verilen Palyatif tedavi. Özellikle palyatif tedaviler dışındaki ilk üç gruptaki ilaçlar hala klasik dediğimiz 2000'li yıllardan önce bulunan çoğu damar yoluyla hastaya verilen ilaçlardır. Kanser hastasındaki ilaç dozu tedavinin etkinliğini belirleyen en önemli belirteçtir. Bu nedenle hata payını azaltmak için artık günümüzde bu klasik ilaçlar sağlık personeli tarafından değil robotik cihazlar sayesinde hazırlanmaktadır. Bu cihazlar miligram düzeyindeki ilaçları hastalara doz hata payı olmaksızın hazırlayıp verebilmektedir.Diğer bir faydası da ilaçlar robotik sistemde hazırlanırken daha steril hazırlanmaktadır. Böylece hastaya zararlı olabilecek enfeksiyon ajanlarından hastayı korumaktadır. Bu nedenlerle biz de robotik hazırlama cihazımızla hastalarımıza hizmet vermekteyiz."dedi.

KANSER TANI VE TEDAVİSİNDE TEKNOLOJİ

Erken tanı, yeni tedavi şekilleri ve teknolojik gelişmeler sayesinde kanser artık tedavi edilebilir hastalıklar arasında yer alıyor. İleri evre kanserlerde de hastalığın uzun süreli kontrolü mümkün oluyor. Uzman ekipler tarafından kullanılan ileri teknolojinin, ilk ve en önemli adım olan tanı sürecine katkısını uzmanlar değerlendiriyor...

İLK ADIM: DOĞRU EVRELEME, DOĞRU TEDAVİ PLANI...

Medicana International Ankara Hastanesi Nükleer Tıp Uzmanı Dr. Nalan Can: "Kanserli hücreler, normal hücrelerden farklı olarak hızlı ve kontrolsüz çoğalırlar. Bu nedenle enerji ihtiyaçları da normalden fazladır; şeker ve bazı özel yapı taşlarını normalden fazla kullanırlar. Bu maddeler radyoaktif olarak işaretlenip görüntülemede kullanıldığında, kanserli hücrelerin yeri saptanabilmektedir. Kullandığımız PET/CT teknolojisi temel olarak bu mantıktan hareket ederek çalışır. Kanserli hücrelerin kullandıkları şeker ve özel yapıtaşlarının radyoaktif radyoaktif işaretlenmesi, kanserin yerini, yaygınlığını (evre), tedaviye yanıt verip vermediği ile bölgesel nüks ya da uzak yayılım olup olmadığını görüntüler. PET/CT, akciğer nodüllerinde tanı amaçlı da kullanılır. Burada sistemin gelişmesiyle artık çok daha küçük lezyonlarda daha yüksek doğrulukla görüntüleme mümkün. Böylelikle daha doğru tedavi planı yapabiliyoruz. Hastaya kanser tanısı konduktan sonra ne kendisi, ne de bizler beklemek istemiyoruz. Hastalığın evresi ileri mi, erken mi yakaladık anlamış oluyoruz. Gittikçe de daha kısa sürede ve daha az radyoaktif madde kullanarak görüntüleme yapmış oluyoruz. Bu da hastanın daha az radyasyon alması demek. Ayrıca radyoterapi planlamasında sağlam organların da korunmasını sağlıyoruz. En çok akciğer, lenf, meme ve kolon kanserlerinde kullanıyoruz. Artık daha küçük lezyonları görebiliyoruz. Bu tetkiki SGK karşılıyor. Yeni jenerasyon kemoterapi ilaçlarının kullanımı günümüzde artıyor. Bu açıdan bu teknolojide tedavi yanıtının değerlendirilmesi de büyük önem taşıyor. Kanser metabolizması görüntülendiği için tedavi yanıtı çoğu zaman daha önce saptanabiliyor. Kanser hastalarının süren tedavisinin daha iyi takibi ve gerekiyorsa başka tedavi şekillerine geçiş imkanı da bu sayede mümkün oluyor."

YAN ETKİSİZ TEDAVİYE ARTIK ÇOK YAKINIZ

Medicana International Ankara Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Kaan Oysul: "Aslında radyasyon enerjisi ile tüm tümörleri öldürebiliriz, yeter ki tümörün çevresindeki sağlam dokuları koruyabilelim. Son yıllardaki teknolojik gelişmeler bu hedefe bizi çok yaklaştırdı. Artık 10 sene öncesine göre sağlam dokuyu daha çok koruyor ve daha etkili tedaviler yapıyoruz. Kullanmaya başladığımız VERSA HD ile tedavi yapılan hassas kontrollerinin ardından ışınlama sadece dakikalar içinde tamamlanıyor, hastaya daha kısa ve etkili tedavi sunuluyor. Ayrıca yüksek doğrulukta isabetli tedavi yapma imkanı sağlıyor. Bu "solunum ayarlı" radyoterapi sayesinde meme kanseri tedavisinde önemli bir avantaj mümkün: Burada akciğer, kalp ve karşı memenin daha iyi korunuyor; radyasyona bağlı 15-20 yıl sonra ortaya çıkabilecek geç yan etkiler önleniyor. Tedavi öncesi hastanın pozisyonunda tespit edilen hataları 6 boyutta düzeltme imkanı tanıyor ve yanlış bölgelerin ışınlanması riskini ortadan kaldırıyor. Hastaya tedavi öncesinde doğru pozisyon verilse bile tedavi esnasında iç organların hareketinden kaynaklanan hedef şaşırma riskine karşı; tedavi edilecek bölge ve çevreleyen dokuları kontrol edebilme olanağı da mümkün. Bu sayede hareketin en fazla olduğu akciğer kanserleri gibi hastalıklarda başarılı tedaviler uygulayabiliyoruz. Bütün bu özellikler sayesinde tümöre çok daha yüksek doğrulukla ve isabetli radyoterapi yapabiliyoruz. Sonuçta daha etkin daha az yan etkili tedaviler uygulayabiliyor ve kanserden ölüm oranlarını her geçen gün azaltıyoruz."

İbrahim Tek
Profili Gör
Oluşturma: 31.03.2019 12:00
Son Güncelleme: 18.02.2021 02:49
Oluşturan: İbrahim Tek