Mikroorganizmalar insan yaşamında çok önemli bir yere sahiptir. Vücudumuz, günlük hayatta yapılan her aktivitede milyonlarca mikroorganizma ile temas kurar. Bağışıklık sistemi, karşılaşılan mikroorganizmaların önemli bir kısmını kontrol altında tutabilir ve sağlık sorunlarının gelişmesini önleyebilir. Bununla birlikte birtakım bakteri, virüs ve mantarlar bağışıklık sistemini geçerek enfeksiyon hastalıklarının gelişmesine neden olabilir. Bu enfeksiyon etkenlerinden bir tanesi de herpes virüsleridir.
Herpes virüsü; Herpesviridae olarak da bilinen, insanda çeşitli hastalıklara yol açan bir virüs ailesidir. Klinikte hastalık yaptığı bilinen ve bu aileye mensup kabul edilen 8 farklı herpes virüsü bulunur. Bununla birlikte herpes virüs ailesine ait olarak kabul edilse de neden oldukları hastalıklarla ilişkili olarak farklı isimlerle adlandırılan virüsler haline geldikleri için herpes enfeksiyonu olarak da bilinen klinik tabloya yol açan iki virüs, herpes virüsleri olarak ifade edilebilir.
Herpes enfeksiyonu genel olarak ağız içi, mide, bağırsak ve genital bölgelerinin iç kısmını kaplayan dokular ile cilt dokusunun kesişim noktalarında, uçuk olarak da bilinen içi sıvı dolu veziküllerden ibaret döküntülerin eşlik ettiği bir enfeksiyondur. Bu nedenle, ağız çevresi veya üreme organlarına ait dokularda döküntüye yol açan virüsler, herpes virüsleri olarak ifade edilir. Herpes virüsleri aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Herpes virüsleri genellikle damlacık yoluyla bulaşma eğilimindedir. Damlacık havada asılı kalabildiğinden solunum yoluyla vücuda ulaşabildiği gibi, yüzeylere bulaşması halinde temas ve eller vasıtasıyla beslenme yoluyla da enfeksiyona neden olabilir. Enfeksiyon sonucu oluşan veziküllerin veya içeriğindeki sıvıların öpüşme, cinsel ilişki ve dokunma gibi yollarla başkalarına bulaşması sık görülür. Herpes virüs türleri oldukça bulaşıcıdır ve küçük yaştan itibaren çevresel etkenlerle temas sonucu kolaylıkla vücuda ulaşabilir. Bu nedenle yetişkinlik çağına ulaşmış bireylerin önemli bir kısmında CMV, EBV, VZV veya HSV tip-1 gibi herpes virüslerine karşı antikor gelişimi tespit edilebilir ve viral etkene maruz kaldığı anlaşılabilir.
Herpes virüsleri sıklıkla vücutta bağışıklık sisteminin etkisiyle kontrol altına alınmakla birlikte, vücudun çeşitli bölgelerinde inaktif kalarak uzun yıllar vücutta saklanabilir. Bu ise vücudun bağışıklık sisteminin zayıflamasıyla birlikte yeniden aktif haline gelmelerine ve çeşitli hastalıklara yol açmalarına neden olmaktadır. Herpes virüsleri genellikle sindirim sistemi veya solunum sistemi gibi epitel dokuyla kaplı dokularda enfeksiyon oluşturmaya meyillidir. Bununla birlikte epitel dokudan ayrılarak başta sinir dokusu ve kan hücreleri olmak üzere, diğer doku hücrelerine geçiş yaparak atipik enfeksiyonlarla seyredebilir. Herpes enfeksiyonu ile sıklıkla HSV-1 ve HSV-2 etkenlerine ait enfeksiyonlar kastedildiğinden, yazının geri kalanında bu türlere yönelik bilgilendirme yapılacaktır.
Herpes enfeksiyonu etkenleri olan HSV-1 ve HSV-2 mukoza ve cilt bağlantı noktalarında döküntü ile seyreden enfeksiyonlara neden olur. HSV-1 genellikle ağız çevresi, dudak kenarları ve burun boşluklarına yakın bölgelerde içi sıvı dolu veziküllerinin gelişmesine yol açar. Bunun yanında virüs sinir dokuları vasıtasıyla beyne yayılım göstererek nadiren ensefalit olarak da ifade edilen beyin enfeksiyonlarına neden olabilir. Benzer yollarla herpes virüsünün göze yayılımı sonucu korneal enfeksiyonlar da gelişebilir.
HSV-2 enfeksiyonu ise genital bölgede benzer veziküllerin gelişmesiyle seyreder. Genital herpeste döküntü ağrılı olabilir ve ağrılı cinsel birleşme şikâyeti ile ortaya çıkabilir. Genital herpesi olan gebelerde doğum esnasında virüsün yenidoğana bulaşma ihtimali yüksektir ve yenidoğan herpes enfeksiyonuna bağlı hayatı tehdit eden klinik tablolar gelişebilir. Yine benzer mekanizmayla HSV-2 yenidoğanda kornea enfeksiyonuna neden olabilir.
Herpes enfeksiyonu sıklıkla kendi kendini sınırlayıcı cilt döküntüleri ve grip benzeri bulgularla, hafif enfeksiyon tablosu şeklinde kliniğe yansır. Veziküllerin varlığı boyunca hasta bulaşıcı kabul edilir ve veziküllerin kaybolmasıyla birlikte hastalığın gerilediği kabul edilse de bulaştırıcılık bir süre devam edebilir. Herpes enfeksiyonnda;
Virüs enfeksiyonları sıklıkla kendi kendini sınırlayıcı olduğu için semptomlarda gerileme ve tamamen iyileşme tedavi uygulanmadan gözlenir. Bununla birlikte, bağışık sistemi zayıf olan bireylerde veya şiddetli semptomlara yol açan enfeksiyon durumlarında antiviral özellikle antibiyotiklerden yararlanılır. Asiklovir veziküler döküntü üzerine topikal olarak uygulanabildiği gibi ağızdan veya damar yoluyla sistemik olarak da uygulanabilir. Ayrıca, veziküllerin üzerine ikinci bir bakteriyel enfeksiyonun eklenmemesi için azami ölçüde hijyene dikkat edilmesi, bulaşıcılığı yüksek olduğundan başkalarıyla temastan kaçınılması son derece önemlidir. Ağrı şikâyeti olan kişilerde anti-inflamatuvar ilaçlar semptom giderici olarak kullanılabilir.