Teknolojinin gelişmesiyle beraber sağlık hizmetleri, teşhis ve tedavi konularında önemli ilerlemeler elde edilmiştir. Günümüzde, belirli şikâyetlerle sağlık kuruluşuna başvuran hastaların değerlendirmelerinde çeşitli görüntüleme ve laboratuvar tetkiklerinden yararlanılmaktadır. Sıklıkla kullanılan görüntüleme yöntemlerinden biri, pozitron emisyon tomografisi olarak da bilinen PET yöntemidir.
Pozitron Emisyon Tomografisi (PET) Nedir?
Özellikle radyolojik ve nükleer tıp konularındaki araştırmalar sayesinde, elektromanyetik dalgalar, X-ışınları ve nükleer özellikteki maddelerin tıbbi yöntemlerde kullanımı mümkün hâle gelmiştir. Nükleer özelliğe sahip maddeler, radyoaktif ışınlar yayarlar. Bu ışınlardan pozitif yüke sahip olanlara pozitron ışıması adı verilir. Mevcut teknolojik imkânlar sayesinde, pozitron ışıma yapma özelliğine sahip maddelerin ışımaları, belirli cihazlar yardımıyla ölçülerek izlenebilir.
PET yönteminde, radyoaktif maddelerle işaretlenmiş sıklıkla glikoz ve diğer moleküler ajanlar; damar yoluyla hastaya verilir ve cihaz yardımıyla bu madde tarafından üretilen pozitron ışımaları algılanır. Vücutta hücrelerin enerji kaynağı glikoz olduğu için, bir bölge ne kadar fazla enerji tüketiyorsa o kadar radyoaktif madde toplayacaktır. Bu sayede radyoaktif maddenin vücut içinde biriktiği dokular görüntülenebilir. PET yöntemi özellikte kullanılan maddeye bağlı olarak çeşitli sistemlere ait hastalıkların teşhisinde, takibinde ve tedavi sonrası değerlendirmesinde önemli anatomik ve fonksiyonel veriler sunduğundan oldukça değerlidir.
Bu bağlamda, PET yöntemi ile istenilen vücut dokusunun anatomik özellikleri, oksijen kullanımı, kan dolaşımı ve metabolizma hızı ölçülebilir. Elde edilen veriler üç boyutlu olarak ve dinamik yöntemlerle detaylı şekilde izlenebilir. PET taraması, bilgisayarlı tomografi (CT) veya manyetik rezonans (MR) gibi yöntemlerle kombine edilerek daha detaylı ve kapsamlı hâle getirilebilir. (PET-CT veya PET-MR yöntemleri)
PET Çekimi Neden Yapılır?
PET tetkiki; klinikte yaygın kullanılan ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans (MR) gibi yöntemlerden farklı olarak hem anatomik hem fonksiyonel veriler sunabilen, çok amaçlı bir yöntemdir. Bu açıdan, karmaşık mekanizmalara sahip bazı hastalıklarda ileri görüntüleme yöntemi olarak kullanılabilir. PET yöntemine aşağıdaki hastalıkların teşhis ve takibinde başvurulabilir:
- Kanser: Tümör hücreleri, sağlıklı vücut hücrelerine göre metabolik olarak daha aktif olduğundan hastaya verilen radyoaktif maddeyi diğer dokulara göre daha fazla tutar. Bu sayede, PET yöntemi ile vücut içinde yer alan tümör dokuları tespit edilebilir. Bu yöntem özellikle kanserin vücutta ne kadar yayıldığını, kanser tedavisinin etkinliğini ve tedavi sonrası kanserin tekrarlama durumunu incelemek için kullanılır.
- Kalp hastalıkları: Koroner damar hastalıklarında; kasılma gücünü yitiren kalp dokuları daha düşük bir metabolizma hızına, kan dolaşımına ve oksijen kullanımına sahiptir. Aktivitesi düşük olan bu damarların ve dokuların PET yöntemi ile görüntülenmesi mümkündür. Bu sayede, kalp krizi gibi kalp dokusunda tahribata neden olan hastalıklarda, kalp kaslarının fonksiyonel durumunun ölçülmesinde PET çekiminden yararlanılabilir.
- Nörolojik rahatsızlıklar: Glikoz, beynin en büyük enerji kaynağıdır. Epilepsi, felç, Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı gibi nörolojik sistemi etkileyen hastalıklarda sinir dokusundaki metabolizma, besin ve oksijen kullanımı gibi parametrelerin gösterdiği değişkenlikler PET taraması ile tespit edilebilir.
PET Çekimi Nasıl Yapılır?
PET yöntemi, diğer nükleer tıp görüntülemelerine göre tek gün içinde tamamlanabilen bir yöntemdir. Bununla birlikte, hastanın tetkik öncesinde ve sonrasında yapması veya dikkat etmesi gereken bazı hususlar mevcuttur.
- Tetkikten bir-iki gün öncesinde yoğun fiziksel aktivitelerden kaçınılmalıdır.
- Tetkikten 24 saat öncesinde hastalardan düşük karbonhidratlı, düşük şekerli bir diyet uygulaması istenir. Buna göre hastalar kahvaltılık gevrek, makarna, pirinç, süt ürünleri, meyve veya alkol gibi şeker oranı yüksek ürünler ve kafein tüketmemelidir.
- Tetkik için anestezi verilmesi söz konusu ise, hastaya tetkikten 8 saat öncesine kadar gıda alımını kesmesi söylenir. Anestezi verilmeden yapılacak PET çekiminde de testten 6 saat önce hiçbir gıda tüketilmemelidir.
- PET çekiminde, görüntü alımında soruna yol açtığından, hastanın üzerindeki metal içerikli tüm materyallerin çıkarılması ve hasta önlüğü giyilmesi istenebilir. Bununla birlikte, kalp pili veya iskelet sistemindeki implantlar PET çekimi için engel teşkil etmez. (MR ile kombine çekimlerde bu implantlar sorun oluşturabileceğinden, hekime bu konuda bilgi verilmesi ve hekim kararına göre tetkike gidilmesi gerekir.)
- Gebelerde radyoaktif içerikli tetkikler uygun olmadığından PET çekimi uygun görülmeyebilir.
- Emziren annelerde, çekimden sonra 24 saat boyunca bebeğin emzirilmesi uygun değildir; çekimden 24 önce sağılması önerilen sütle besleme yapılmalıdır.
- Diyabet hastalarında, PET çekimi öncesi hekimin vereceği düşük şekerli bir diyet yapılmalı, özel talimatlara uyulmalıdır. Kan şekerinin düzenlenmesi önemli olduğundan, bu hastalarda ilaç dozları ve diyet uygulamaları farklılık gösterebilir.
- Tetkik öncesinde radyoaktif madde ağız yoluyla, solunum yoluyla veya damar yoluyla hastaya verilir. Maddenin dokularda birikmesi için 30 dakika kadar beklenir.
- Test esnasında hasta kendisini çevreleyen bir cihaz içinde 30 ila 45 dakika kadar hareketsiz hâlde uzanır. Test sonlandırıldıktan sonra hasta taburcu edilebilir.
- Testte verilen maddenin vücuttan atılması 12 saati bulabildiğinden, bu süre zarfında hastanın gebelere ve küçük çocuklara yakın temasta bulunması uygun değildir. Bu süre içinde maddenin atılımını hızlandırmak için bol sıvı alınması önerilir.
PET Çekiminin Riskleri Nelerdir?
PET tetkiki vücudun radyoaktif özellik gösteren etkenlere maruz kalmasını içerse de araştırmalar, tetkik ile vücuda verilen radyoaktif maddelerin etkisinin son derece minimal olduğunu göstermiştir. PET çekiminin tanı ve takipte kullanıldığı hastalara göre, radyolojik riskler hekim tarafından değerlendirilir.
Bununla birlikte, aşağıdaki konularda tetkikin çeşitli düzeylerde riskleri bulunabilir; bu konular hakkında çekim öncesi doktor kesinlikle bilgilendirilmelidir:
- Tetkikte kullanılan maddeye karşı alerjik reaksiyon gelişimi söz konusu olabilir. Özellikle iyot, baryum, aspartam
- veya sakarin gibi maddelere alerjisi olan kişiler için PET çekimi uygun değildir.
- Gebelik, PET çekiminin uygulanmasında bir diğer engelleyici faktördür. Radyoaktif etkenler bebek sağlığını olumsuz etkileyebildiğinden, gebelerde PET çekimi yapılmamaktadır.
- Emziren annelerde, verilen maddenin anne sütüne geçme durumu olduğundan, tetkik sonrasındaki 24 saatlik sürede bebeğin emzirilmesi uygun değildir.
- Özellikle PET-CT gibi ek maddelerin kullanımını gerektiren tetkiklerde, böbrek hastalığı varlığında ciddi sağlık sorunları gelişebilir. Böbrek fonksiyonlarında bozulma olan hastalarda verilen maddenin atılmasında sorunlar meydana geleceğinden, bu tetkikin yapılması uygun olmayabilir.
- Klostrofobisi olan kişilerin test süresince kapalı ve dar alanda kalması duygusal strese sebep olabilir. Bu durumda hastaya rahatlatıcı ilaçlar verilebilir.