Cinsel işlev bozukluğunun evrensel olarak kabul gören bir tanımı yoktur. Masters ve Johnson, cinsel işlev bozukluğunu, insan cinsel yanıt döngüsünde tatminkar cinsel uyarılmaya ve/veya doyuma (orgazm) ulaşmada yetmezliğe yol açabilecek herhangi bir aksama olarak tanımlarlar. Diğer bir ifadeyle, ''cinsel yaşamından tatmin olamama ve bunun sürekli olması durumu'' olarak betimlenebilir.
Psikiyatrinin temel başvuru kaynağı olarak kabul edilen DSM-IV (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders IV) kriterlerine göre ise kişinin cinsel arzularına, beklentilerine ve performansına yönelik davranışları üzerine tesir edebilecek, folklorik, inançsal ve toplumsal yapısı dikkate alınarak, cinsel yanıt döngüsünü belirleyen sürecin bozulması ya da cinsel ilişki sırasında ağrı ile karakterize durumlar cinsel işlev bozuklukları olarak adlandırılır.
Cinsel İstek BozukluklarıCinsel işlev bozuklukları aşağıdaki gibi sınıflanabilir.
- Azalmış cinsel istek bozukluğu
- Cinsel tiksinti bozukluğu
Cinsel Uyarılma Bozuklukları
- Kadında cinsel uyarılma bozukluğu
- Erkekte Sertleşme Bozukluğu
Orgazmla ilgili bozukluklar
- Kadında orgazm yokluğu
- Erkekte orgazm yokluğu
- Erken Boşalma
Cinsel ağrı bozuklukları
- Disparoni (Cinsel ilişkide ağrı duyma)
- Vajinismus
Diğer
- Genel tıbbi duruma bağlı cinsel işlev bozukluğu
- Madde kullanımına bağlı cinsel işlev bozukluğu
Erkeklerde Sıklıkla Karşılaşılan Cinsel İşlev Bozuklukları
1- Azalmış Cinsel İstek Bozukluğu
2- Cinsel Tiksinti Bozukluğu
3- Erkekte Sertleşme Bozukluğu
4- Retarde ejakulasyon( Gecikmiş Boşalma)
5- Prematüre ejakulasyon: (Erken Boşalma)
6- Disparoni
Azalmış Cinsel İstek Bozukluğu
Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması (ya da hiç olmaması) ile karakterizedir. Libido eksikliği olarak da söylenebilmektedir.
a - En az 6 ay süreyle tüm cinsel etkinlik sıklığının ayda iki kez ya da daha az olduğunun bildirilmesi,
b - Buna eşlik eden herhangi bir cinsel davranışta bulunmaya yönelik öznel istek kaybı.
Cinsel etkinliğe yönelik ilginin azalması, profesyonel yardım arayışı içinde olan çiftlerde en sık rastlanan yakınmalardan biridir. Bu durumun sebebi, organik kökenli bir neden olabileceği gibi psikolojik bir sebep de bu duruma yol açabilir. Bu durumdaki hastalarda görülen azalmış ya da tamamen kaybolmuş cinsel ilgi, cinsel ilişki kurmaya yönelik girişimleri olanaksız kılabileceği gibi ''cinsel tiksinti bozukluğu'' şeklinde ifade edilen bir durumun gelişmesine de neden olabilir.
Cinsel Tiksinti Bozukluğu
Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde bir cinsel eş ile genital cinsel ilişki kurmaktan aşırı tiksinti duyma ve bundan tümüyle (ya da hemen tümüyle) kaçınma olarak tanımlanır. Cinsel tiksinti bozukluğu hem erkeklerde hem kadınlarda görülebilir. Cinsellikten tiksinen birey cinsel ilişkiden sürekli kaçınır. Daha ağır şekillerinde, cinsel etkinliğe yol açabileceği korkusu ile birey, dokunmaktan ve iletişim kurmaktan da kaçınabilir. Cinsel tiksinti bozukluğu tek başına veya diğer cinsel işlev bozuklukları ile birlikte bulunabilir; diğer cinsel işlev bozukluklarının nedeni ya da sonucu olabilir. Erkekte birincil cinsel tiksinti bozukluğu, birincil erektil disfonksiyon ya da retarde ejakulasyon (gecikmiş boşalma) ile sıklıkla bir arada bulunur.
Erkekte Sertleşme Bozukluğu
İnsanlık tarihine baktığımızda sertleşme ve sertleşme bozukluğunun tanımı milattan önce 2000 yıllarına kadar uzandığını görmekteyiz. Hipokrat sertleşme bozukluğunun uzun süre ata binen kişilerde gelişebileceğinden bahsetmiş, Aristo ise sertleşme sırasında 3.sinir dalının penise enerji ve ruh taşıdığını belirtmiştir. Sertleşme ve sertleşme bozukluğu hakkındaki genel bilgiler çok eski dönemlere dayansa da güncel bilgilerin nerdeyse tamamı 1980’ler sonrası öğrenilmiştir. Penis sertleşmesinde; penis kan akımını sağlayan damar düz kaslarının rolü, penisin yumuşak halden tam sertlik haline gelmesinde ki dinamik süreçler, sinirlerin rolü, sertleşmeyi sağlayan ana molekül olan Nitrik oksitin (NO) rolü gibi birçok detay son 40 yıl içinde anlaşılmıştır.
Masters ve Johnson, 1970' de cinsel ilişkilerinin en az % 75 inde koitusu (penisin vajinaya girmesi) gerçekleştirebilecek nitelikte ereksiyona (sertleşmeye) ulaşamayan erkekler için empotans terimini kullandılar. Ayrıca hiç bir zaman koitusu gerçekleştirebilecek nitelikte ereksiyona ulaşamayan ya da bunu sürdüremeyen erkekleri primer (birincil ) empotans, en az bir kez başarılı ilişkide bulunmuş olanları da sekonder (sonradan olan) empotans olarak tanımladılar.
Kaplan 1974' de empotans teriminin yetersizliğini vurgulayarak erektil disfonksiyon (sertleşme bozukluğu) terimini önerdi. Temel bozukluğun erektil (sertleşmeye ait) reflekste olduğunu belirterek erektil disfonksiyonu, penisin ereksiyonunu sağlamak için kavernoz sinüslere yeterli kanı pompalayan damarsal (vasküler) refleks mekanizmanın yetmezliği olarak tanımladı. Aynı zamanda birincil - ikincil ayırımına tam ve durumsal erektil disfonksiyon ayırımını ekledi. Tam erektil disfonksiyonu olanlar hiç bir durumda ve hiç bir eşle sertleşme olmaz. Durumsal sertleşme bozukluğu ise belli durumlarda veya bazı cinsel partnerlerle (eş) ortaya çıkar.
Özetleyecek olursak; tatmin edici bir cinsel performans için peniste yeterli sertliğin sağlanamaması veya yeterli sertliğin sürdürülememesi durumu Erektil Disfonksiyon (ED, impotans, iktidarsızlık) yani sertleşme bozukluğu olarak tanımlanır. Dünya çapında 40-80 yaş arası erkeklerin yaklaşık %23'ünde ED semptomları vardır. ED sıklığı yaşlı erkeklerde daha yüksektir, ancak bu durum her yaştaki erkekte ortaya çıkabilir. Diyabetli erkeklerde ED prevalansı %30-90 arasında değişir ve vakaların neredeyse üçte birinde hastalığın belirtisi olarak karşımıza çıkabilir. Bu durumu daha detaylı olarak açıklayacak olursak; görsel, zihinsel ya da dokunsal uyarılmaya rağmen penis içerisinde yer alan korpus kavenozum dediğimiz süngerimsi tüp şeklinde ki yapılara yeterli kan gelmemesi (arterlerin yani penise kan getiren atar damarların yeteri kan getirememesi), gelse de tüplerin yeterli miktarda gevşeyememesi sonucu ideal miktarda kanın penisin içinde toplanamaması ya da tüplerdeki kanın toplar damarlar (venler) aracılığı ile olması gerekenden daha çabuk bir şekilde vücuda geri döndürülmesi yani kanın yeterli miktarda ve sürede penis içinde tutulamamasıdır.
Retarde ejakulasyon (Gecikmiş Boşalma)
Masters ve Johnson 1970' de prematüre ejakulasyonun (erken boşalmanın) karşıtı olarak ejakulatuar yetersizlik (ejaculatory incompetence) terimini ortaya attılar ve bu bozukluğu ejakulatuar refleksin özel bir engellenmesi sonucunda erkeğin vajina içinde boşalamaması şeklinde tanımladılar . LoPiccolo ejakulatuar yetersizlik terimini eşinin uyarısıyla orgazma ulaşamayan erkekler için kullandı . Maurice ve Guze (1970) her tür cinsel uyarana karşı yaşam boyu orgazm yokluğunu birincil (primer) orgazmik disfonksiyon, sıklıkla orgazm güçlüğü çeken vakalarda cinsel uyaran türünden bağımsız olarak en az bir orgazm yaşantısı olmasını da durumsal orgazmik bozukluk olarak tanımladılar .
DSM-IV de retarde ejakulasyonu karşılayan tanı sınıflaması erkekte orgazm bozukluğudur. Bu sınıflama için tanı ölçütü, yoğunluğu ve süresi yeterli bir cinsel etkinlik sırasında, olağan bir cinsel uyarılma evresi sonrası, sürekli ya da yineleyici bir biçimde orgazmın gecikmesi ya da olmaması şeklinde belirlenmiştir.
Prematüre ejakulasyon: (Erken Boşalma)
Çeşitli araştırmacılar tarafından vajinaya girişten ejakulasyona kadar geçen zaman veya penisin vajina içersinde gidiş-geliş sayısı esas alınarak tanımlanmaya çalışıldı . Masters ve Johnson 1970' de prematüre ejakulasyonu; erkeğin, cinsel birleşmelerinin en az % 50 sinde, eşinin orgazma ulaşmasına yetecek kadar boşalmayı geciktirememesi olarak tanımladılar. Kadınların orgazma ulaşma sürelerinde ve orgazm olma oranlarında bireyler arası büyük farklılıklar gözlenmesi bu tanımın kullanılabilirliğini sınırladı.
Kaplan'ın belirttiği gibi erken boşalma, vajinaya girişle ejakulasyon arasındaki zaman veya giriş-çıkış sayısı ya da erkeğin ejakulasyonundan önce kadının orgazm olma oranı gibi niceliksel terimlerle tanımlanamaz. Önemli olan ejakulatuar refleks üzerinde istemli denetimin olup olmaması ve yüksek uyarılma düzeylerinde, refleks ejakulasyonu engelleyip engelleyememe durumudur.
Kısaca Erken Boşalma (prematüre ejakulasyon) sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, çok az bir uyarılmayla ve kişinin istemesinden önce, vajinaya girme öncesi, girer girmez ya da hemen sonra ejakulasyonun olması şeklinde tanımlanır.
Ağrılı cinsel ilişki olarak bilinir. Kadınlarda çok yaygın görülmekle birlikte erkeklerde de olabilir.
Bu durumu erkekte ya da kadında cinsel ilişkiye yineleyici bir biçimde ya da sürekli olarak eşlik eden genital ağrı olması şeklinde tanımlar. Kaplan, disparoniye benzer olarak bazı erkeklerde ejakulasyon sırasında ya da ejakulasyondan kısa bir süre sonra şiddetli bir ağrı ortaya çıktığını belirterek bunu, psikojenik ejakulatuar ve post ejakulatuar ağrı sendromu olarak adlandırır. Bu ağrı dakikalarla sınırlı kalabilir ya da günlerce sürebilir. Ağrıya kremaster ve/veya iç genital organların düz kaslarındaki spastik kasılmanın neden olduğu sanılmaktadır.
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞU SIKLIĞI
Tam sıklık bilinmemekle beraber cinsel işlev bozukluklarının çoğunun, özellikle hafif biçimlerinin yaygın olduğuna inanılır. Özellikle ülkemizde yakın zamana kadar tabu olan bu durumların sıklığı hakkında sağlıklı verilerimizin olduğunu söylersek sizi yanıltmış oluruz. Her türlü çalışmanın yapılmış olduğu ABD verilerine ve genel poliklinik pratiğimize dayanarak şunu söyleyebiliriz. Cinsel işlev bozukluğu ile ilgili araştırmalar; cinsel sorunlarla kliniklere başvuran hasta grupları, özel klinik hasta grupları veya gönüllü normaller üzerinde yapılmakta ve sıklık bu araştırmalara dayanmaktadır. Bu nedenle birçok araştırmacının belirttiği gibi genel toplumda cinsel işlev bozukluğu sıklığına ilişkin kesin doğru veri yoktur. Yapılan araştırmalarda evli çiftlerin % 50 sinde hafif de olsa cinsel sorunları olduğu bildirilmektedir.
Erkeklerin %50 sinin geçici erektil güçlük yaşadığı belirtilmekte ve bunun normal cinsel davranış sınırları içinde kabul edilmesi gerektiği düşünülmektedir. Yani bir erkek hayatının her anında yeterli bir cinsel güç sergilemelidir diye bir zorunluluk yoktur.
Erkek cinsel işlev bozukluklarının en sık rastlananı erken boşalmadır. Belki de erkeklerin % 50-60 ı bundan şikayetçidir.
Cinsel işlev bozuklukları kliniklerine başvuran erkeklerin sıkça yakındıkları bir durumda sertleşme bozukluğudur. Cinsel işlev bozukluğu tedavisi için başvuran erkeklerin %36-40'ında birincil yakınmanın sertleşme bozukluğu olduğunu saptamışlardır .
Geçen zaman içinde sertleşme bozukluğundan yakınan erkeklerin tedavi arayışlarında artış olduğu düşünülmektedir.
Evlilik terapisine başvuran erkeklerde erektil disfonksiyon (sertleşme bozukluğu) oranının (%27) cinsel tedavi istemi ile başvuran erkeklerin oranından (%36) daha düşük olduğunu saptamışlardır .
Yapılan bilimsel çalışmalarla genel popülasyonda erektil disfonksiyon oranı %4-9 arasında bulunmuştur .
Erkekte orgazm bozukluğu (retarde ejakulasyon) daha seyrek görülen bir cinsel işlev bozukluğudur. Klinik çalışmalar, cinsel işlev bozukluğu tedavisi için başvuran vakaların % 3-8' inde bu bozukluğun saptandığını göstermektedir.
Evlilik terapisi istemi ile başvuran erkeklerin % 17' sinde orgazm bozukluğu saptanması marital uyum azlığı ile erkekte orgazm bozukluğu arasında ilişki olabileceğini düşündürmekte ve bu bozukluğun psikososyal açıdan önemini ortaya koymaktadır .
Özet olarak; klinik gruplarda yapılan araştırmalarda erkekte erektil bozukluk daha sık görülmektedir. Prematüre ejakulasyon ise genel popülasyonda daha yaygın gibi görünmektedir. Erkekte orgazm bozukluğu hem genel popülasyonda hem de klinik gruplarda daha az sıklıktadır .
Cinsel işlev bozukluklarının tedavisi, iki ana başlıkta toplanabilir: Bunlar ön planda psikojenik etkenin rol oynadığı ve ön planda organik etkenlerin yer aldığı tedavi yöntemleridir. Ancak bütün cinsel işlev bozuklukları özgül bir tedavi gerektirmez. Bu sorunların pek çoğu yanlış ve eksik bilgilenmeler ve bunlara bağlı “abartılı beklentiler”den kaynaklanmaktadır. Cînsel işlev bozuklukları, uygunsuz çevresel koşullar nedeni ile de ortaya çıkabilir. Evde başkalarının varlığı ya da çocukların, ebeveynin yatak odasına özgürce girip çıkabilmeleri ereksiyon sertleşme sorunlarına yol açabilir.
Cinsel istekler ve ihtiyaçları ifade etme güçlükleri, erektil işlev bozukluklarının bir diğer nedenidir. Cinsel isteklerinin normal sınırlar içinde olup olmadığı konusunda bireyin kuşkuları da varsa ifade güçlükleri özellikle belirgin olur. Bu sebeple çok yaygın olarak uygulanan oral genital ilişki biçimleri bireye anormal gelebilir.
Cinsel danışmanlık verilerek bu ve benzeri sorunların üstesinden gelmek mümkün olabilir. Danışman bazen ilk kez ifade edilen bir isteğin aracısı konumundadır; bazen de çekinik olan partnere, o ana kadar söylemeye cesaret edemediği isteklerini dile getirmesi yolunda yardımcı olabilir ve var zannedilen bir çok sorunda halledilmiş olabilir. Bu nedenle uyumsuz bir çift psikoterapi içerikli birkaç görüşmeden sonra tamamen düzelebilirler.
Psişik (Ruhsal) etkenlere yönelik tedaviler
Bu tip tedaviler önceleri marital tedavinin parçası iken giderek bağımsızlaşıp seks terapi (cinsel terapi) adını aldı. Cinsel terapi günümüzdeki kullanımıyla cinsel sorunları olan çiftlere uygulanan bir tür bilişsel davranış tedavisi olarak kabul edilebilir. Tedavi başarısında, uygulanan yöntemin ve terapistin profesyonel becerisinin olduğu kadar çiftin tedaviye uyumunun, düzelme istek ve çabasının da rolü vardır. Tedavi şekilleri, bireysel psikoterapi, çift tedavisi, grup terapi, kendi kendine yardım programları, minimal terapist kontaktı ile terapi olarak sıralanabilir.
1970 öncesi, psikoseksüel işlev bozukluğunun tedavisi bireysel psikoterapiydi. Klasik psikodinamik teoriye göre seksüel yetersizliğin kökünde erken gelişim dönemi çatışmaları yatar ve cinsel, bozukluk yaygınlaşmış duygusal bozulmanın bir kısmının tedavi edilmesidir. Tedavide, bilinç dışı çatışmaların ortaya çıkarılması, motivasyon, fantezi ve değişik bireyler arası güçlükler üzerinde durulur. Bu yaklaşım cinsel işlev bozukluğunun tedavisini tam olarak sağlayamamış ve sorunun düzelmesi için davranışçı tekniklere ihtiyaç duyulmuştur. Davranışçı yaklaşımlar; çifte yönelik cinsel terapi (dual-seks terapi) davranış tedavisi, grup tedavisi ve hipnoterapidir. Ayrıca davranışçı tekniklerle psikanalizin birleştirilmesiyle oluşan analitik yönelimli seks terapisi de tedavide uygulanabilmektedir
Çifte Yönelik Cinsel Terapi (Dual-sex terapi):
Masters ve Johnson tarafından geliştirilen bir yöntemdir. Bu yöntemde eşlerle ayrı ayrı görüşülür. Bazı araştırıcılar, görüşmecilerin aynı cinsten olmasını yeğlerler. Görüşmede eşlerin her birinin geçmiş cinsel yaşamları, cinsel yaşamdan ve eşlerinden beklentileri, eşleri ile ilişkilerinin özellikleri araştırılır. Çiftin ilişkisinin uyumu, cinsel sorunlarının niteliği ve boyutları, eşlerin beklentilerine uygun bir değişimin gerçekleşebilirliği değerlendirilir. İlk görüşme aşamasından başlayarak tüm tedavi süreci boyunca en önemli güçlük insanların cinsel konuları konuşmakta çektikleri sıkıntıdır. Çifte cinselliğin doğal ve gerekli olduğu, çektikleri sıkıntının olağan ve herkes tarafından yaşanabilecek bir sıkıntı olduğu anlatılır. Ayrıca, cinsellik üzerine konuşma alışkanlığı olmayan kişilerin, sorunlarını tanımlayacak sözcükleri bulamamaları da beklenir. Hastaların sıklıkla kullandıkları “olmadı”, “başarısız oldum”, “normal değildi” gibi tanımlamalar sorunun niteliğine ilişkin hiç bir bilgi içermez. Bu aşamada karşımızdakini sosyokültürel düzeyine uygun ortak bir dil bularak cinsel işlev aşamalarına yönelik ayrıntılı sorular sorar ve sorunu net olarak anlarız.
Çiftle ön görüşmeler tamamlandıktan sonra terapist cinsel sorunun niteliksel ve niceliksel boyutlarını içeren bir tanımlamasını her iki eş için de yapar. Bütün davranış tedavilerinde olduğu gibi sorun alanları belirlendikten sonra, tedavi hedefleri çiftle birlikte saptanır. Görece kısa bir tedavi olan cinsel terapide, çiftin tedavinin anlamını, basamaklarını ve hedefini kavrayıp paylaşması büyük önem taşır, çiftin tedaviye katılımını arttırır ve direnci azaltır. Kuramsal olarak cinsel terapinin hedefi, davranış değişikliği, bilişsel (kognitif) yeniden yapılanma ve fizyolojik yanıtın değiştirilmesi olarak tanımlanabilir.
Çifte tedavi programına ilişkin ayrıntılı bilgi verilir. cinsel ilişkide ve tedavi sürecinde karşılıklı sorumlulukları olduğu ve sonucu kendi katılımı ile çabalarının belirleyeceği anlatılır. Bir tür ön anlaşma yapılarak tedavi sürecinde cinsel yaşamlarına özel bir önem vermeleri, ev uygulamaları için gerekli koşulları sağlamaları istenir.
Bütün davranış tedavilerinde olduğu gibi seks terapide de terapist tedavi sürecinde etkin rol alır. Terapistin yönlendiriciliği tedavinin başlarında daha belirginken tedavi sürecinin sonuna doğru giderek azalır ve terapist danışman konumuna geçer. Çiftin genel ve cinsel iletişimi geliştirilirken bir yandan da özel teknikler öğretilmeye başlanır. Çifte cinsel ilişkinin birleşme ve orgazmdan ibaret mekanik bir olay olmadığını göstermek için cinselliğin odağı cinsel organlardan tüm bedene yayılır. Bu çerçevede bir bakış açısı yerleştirebilmek için beklentileri ve alışılmış hedefleri ortadan kaldıran hatta yasaklayan ödevler verilir. Ev ödevleri duyumsal keşif (sensate focus) dönemiyle başlar. Çifte cinsel isteğini belli etme, ilişkiyi başlatma, eşinin cinsel isteğini reddetme durumlarına uygun ifade yolları geliştirmeleri için yardım edilir. Eşler arasındaki cinsel yaklaşımlarda esneklik ve değişkenlik sağlanmalıdır. Genelde seks terapinin yapısı hiyerarşik bir duyarsızlaştırma içerir. Bu temel yapı üzerinde her cinsel işlev bozukluğuna özel teknikler öğretilir.
Prematür ejakulasyon için Masters Ve Johnson'ın “Squeeze-Sıkıştırma tekniği veya Semans'ın “stop-start, dur-başla” tekniği kullanılır. Kaplan' ın vurguladığı gibi prematür ejakulasyon niceliksel terimlerle tanımlanamaz. Önemli olan süre değil ejakulatuar refleks üzerinde istemli denetim olup olmamasıdır. Ejakulatuar denetim, refleks olarak ejakulasyon ortaya çıkmadan yüksek uyarılma düzeylerinin tolere edilebilmesidir. Tedavi, ejakulasyondan hemen önceki duyumların farkındalığını sağlayarak ejakulasyonu denetlemeyi öğretmeyi amaçlar
Çifte Yönelik Cinsel Terapi (Dual-sex terapi):
Erektil sorunların tedavisi, performans beklentilerini ve anksiyeteyi azaltmaya ve yeterli cinsel uyarılmayı sağlamaya odaklanmıştır. Ön sevişmenin süresi ve çeşitliliği arttırılır, kadının etkin katılımı sağlanır. Duyumsal keşif sırasında spontan ereksiyonlar ortaya çıktığında bunlar paradoksal olarak sıkıştırma tekniği ile yok edilebilir. Amaç her iki eşin de ereksiyonun oluşabileceğine inanmasının ve güven kazanmasının sağlanması ve ereksiyon olmadan da zevk alabileceklerinin öğretilmesidir. Zor vakalarda bunun için sabah veya uyku ereksiyonu da kullanılabilir.
Davranışçı terapistler, cinsel işlev bozukluğunu öğrenilmiş uyumsuz davranış olarak kabul ederler. Davranışçı yaklaşımlar başlangıçta fobilerin tedavisinde kullanılmaktaydı. Cinsel işlev bozukluğu vakaları da cinsel ilişki fobisi olan hastalar olarak değerlendirilir.
Geleneksel teknikler kullanılarak, hastada anksiyete yaratan durumlar hiyerarşik bir düzen içinde sıralanır. Standart bir sistematik duyarsızlaştırma programı izlenerek hastanın anksiyetenin üstesinden gelmesi sağlanır.
Bu program, anksiyete doğuran öğrenilmiş yanıtın, anksiyete karşıtı cesaret verici davranışlarla engellenmesi esasına dayanır. Tedaviye en az anksiyete uyandıran durumun hayal edilmesi ile başlanır ve adım adım en fazla anksiyete uyandıran duruma ulaşılır. Hastanın cinsel ihtiyaçlarını korkmadan ve açıkça ifade etmesi açısından destekleyici yaklaşımların kullanılması da faydalıdır. Hastanın evde uygulamasına yönelik cinsel etkinlik ödevleri verilebilir ve geçmişte en çok hoşlanılan ve başarıyla uygulanan etkinlikler en yukarıda yer almak üzere hiyerarşik bir düzen kurulabilir.
Hastanın cinsel partnerinin duyarsızlaştırma programına katılımı ile tedavi şekli biraz değiştirilebilir. Bu durumda,hastanın tedavi seanslarında elde ettiği kazançları evde cinsel etkinliğe dönüştürmesine yardım edebilecek işbirliği yapan bir partnere gerek vardır.
Grup tedavisi:
Grup tedavi yöntemleri,cinsel bozukluğu olan hastalarda hem intrapsişik hem de bireyler arası sorunları araştırmak için kullanılmaktadır. Terapi grubu belli cinsel sorunlar hakkında suçluluk, sıkıntı ve utanç duyan hastalar için kuvvetli bir destek sağlar. Böyle bir oturum cinsel mitlerin engellenmesi, yanlış kavramların düzeltilmesi ve cinsel anatomi,fizyoloji ve davranış şekillerine yönelik doğru bilgilerin sağlanması açısından yararlıdır.
Cinsel bozuklukların tedavisine yönelik gruplar bir kaç şekilde oluşturulabilir. Grup üyelerinin hepsi aynı cinsel sorunu paylaşabilirler;cinsiyetleri aynı, cinsel sorunları farklı üyeler olabilirler;ya da gruplar farklı cinsel sorunları olan kadın ve erkeklerden oluşabilir. Grup terapisi birincil tedavi şekli olabilir veya diğer tedavi şekillerine ek olarak sürdürülebilir.
Hipnoterapi:
Hipnozun başarı ile uygulanması ile hasta , benlik saygısını azaltan ve psikolojik dengeyi bozan cinsel işlev bozukluğunun üstesinden gelebilir. Başlangıçta nonhipnotik seanslar yardımı ile güvenli bir doktor hasta ilişkisi kurulur, hasta açısından fıziksel ve psikolojik rahatlama sağlanır ve karşılıklı olarak tedavi hedefleri belirlenir. Bu süre içinde terapist hastanın trans(hipnoza girebilme) kapasitesini değerlendirir. Nonhipnotik seanslar klinisyene, hipnoterapiye başlamadan önce ayrıntılı bir psikiyatrik öykü alma ve mental durum değerlendirmesi yapma fırsatı da verir. Tedavinin odak noktasını semptomun giderilmesi ve davranış değişiklikleri oluşturur. Trans yani hipnoz durumundaki hasta,her zamanki gerçeklik algısı ile uyumlu olmayan düşünceleri benimsemeye eğilimlidir. Hastaya, anksiyete doğuran durumla başa çıkabilmesi için alternatif yollar gösterilir. Hipnoz altında davranışçı,bilişsel teknikler uygulanır.
Analitik yönelimli cinsel terapi:
Psikodinamik ve psikanalitik yönelimli psikoterapi ile birlikte cinsel terapinin uygulanması, cinsel işlev bozukluklarına eşlik eden psikopatolojisi olan hastaların tedavisinde kullanılabilecek en etkin yöntemlerden biridir. Bu tedavi yöntemi,azalmış cinsel istek bozukluğu olan hastalar için de uygundur. İç görü-yönelimli terapi,sıklıkla sorunun kökünde yatan intrapsişik çatışmalar ya da bireyler arası ilişkilerdeki sorunlarla başa çıkmada hastaya yardımcı olur.
Organik etkenlere yönelik tedavi:
Organik kökenli cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde amaç esas hastalığın tedavisi olmakla birlikte cinsel sorunların sadece küçük bir kısmı bu yolla düzelebilir. Bu sebeple penis protez cerrahisi, intrakavernöz enjeksiyon tedavisi gibi özel tedavi yöntemleri geliştirilmiştir. Altta yatan nedene bağlı olarak damar cerrahisi de tedavide kullanılmaktadır. (16)
Medikal tedaviler, SWT (şok dalga tedavisi) ve Vakum tedavisi:
Ağızdan alınan PD5 inhibitörü denilen ilaçların alınması, ağızdan alınan ya da enjeksiyonu yapılan hormonal ilaçların kullanılması, hastanın kendi kanından elde edilen PRP (plasma rich protein) ve eksozom denilen ürünlerin penisin ereksiyondan sorumlu yapılarının içine zerk edilmesi, hastanın yağ dokusundan elde edilen otolog kök hücrelerinin ya da lisanslı genetik laboratuvarlarından temin edilebilen allojenik kök hücrelerinin veya penise kan taşıyan damarlarda ve penis düz kaslarında genişlemeye neden olan vazoaktif ilaçların yine penisin ereksiyondan sorumlu yapılarının içine zerk edilmesi, penisin sertleşmeden sorumlu yapılarının içine pasif kan dolumunu sağlayan vakum tedavisi ve kısaca SWT denilen şok dalga tedavisi gibi yöntemler günümüzde başarılı bir şekilde sıklıkla kullanılmaktadır. Bu tedavi yöntemleri sayesinde bir çok hasta cerrahi yöntemler kullanılmadan tedavi edilebilmektedir.
Damar Cerrahisi Girişimleri:
Eskiden daha sık uygulanan ancak günümüzde neredeyse hiç kullanılmayan bir yöntemdir. Sadece bazı özel durumlarda uygulama alanı olan bir yöntemdir.
Protez cerrahisi:
Erkeklerde görülen cinsel işlev bozukluklarında kullanılan en eski cerrahi tedavi şeklidir. Son zamanlarda yarı sert,eğilebilir,şişirilebilir protezler geliştirilmiştir. Eskiden organik kökenli, geri dönüşümsüz bütün erektil disfonksiyonlar bu yöntemin endikasyon alanı içerisindeydi. Gelişen intrakavernöz enjeksiyon tedavisi ve damar cerrahisi yöntemleri sayesinde penis protezlerinin endikasyon alanı daralarak yakın bir gelecekte corpus cavernosum'un geri dönüşümsüz hasarına yol açan travmatik penis yaralanmaları ile sınırlı kalacaktır.
Protez cerrahisi ve intrakavernöz enjeksiyon tedavisi ile yapay ereksiyonlar elde edilmektedir. Bazı hastaların cinsel partnerleri ,özellikle bu konuda önceden bilgilendirilmemiş iseler bu yapay cinselliği reddetmektedir. Bu nedenle enjeksiyon tedavisi ya da protez uygulanması düşünülen hastaların eşlerine mutlaka danışmanlık verilmelidir.