
Hipoglisemi, kan şekeri (glikoz) seviyesinin olması gerekenden daha düşük olması durumudur. Genellikle diyabet tedavisiyle ilişkilidir. Çoğunlukla, diyabet hastası bir kişi çok fazla insülin aldığında, öğün atladığında veya aşırı egzersiz yaptığında ortaya çıkar. Ancak bazı ilaçlar ve çeşitli tıbbi durumlar, diyabeti olmayan kişilerde de düşük kan şekerine neden olabilir. Bu durum, yetersiz beslenme, aşırı alkol tüketimi ya da Addison hastalığı gibi bazı hastalıklar tarafından tetiklenebilir.
Hipoglisemik reaksiyonun başlangıcında açlık hissi, bulanık görme, baş ağrısı, baş dönmesi, terleme ve bayılma hissi yaşanabilir. Daha şiddetli vakalarda kafa karışıklığı ve konsantrasyon bozukluğu görülür. Çok ciddi vakalarda ise bilinç kaybı meydana gelebilir.
Hipoglisemi ne demek?
Hipoglisemi, yani düşük kan şekeri, genellikle kan şekerinin (glikoz) 4 mmol/L'nin altına düşmesiyle tanımlanır. Kan şekeri, vücudun ana enerji kaynağıdır ve mide, yiyeceklerdeki karbonhidratları parçaladığında glikoz üretir. İnsülin hormonu, glikozun kan dolaşımından hücrelere taşınmasına yardımcı olur; bu süreçte kan şekeri seviyeleri düşer. Ancak kandan çok fazla glikoz çıkarılırsa ya da yeterli karbonhidrat alınmazsa, kan şekeri sağlıklı aralığın altına düşebilir. Düşük kan şekeri, özellikle tip 1 diyabetli kişilerde ve insülin ya da başka diyabet ilaçları kullanan tip 2 diyabetli bireylerde yaygındır. Bu durum, insülinin veya insülin üretimini artıran diğer ilaçların yan etkisi olabilir.
Hücrelerimiz yaşamsal faaliyetleri yerine getirebilmek için enerjiye ihtiyaç duyar. Bu enerji, besinlerle alınan maddelerin metabolizmasında glikoz yoluyla sağlanır. Glikoz, bağırsaklarda sindirilen besinlerden elde edilir ve dolaşımla vücudun diğer dokularına taşınır. Kanda taşınan bu glikozun düzeyine “kan şekeri” denir. Kandaki glikoz düzeyi, başta beyin, pankreas, karaciğer ve böbrekler olmak üzere bazı organlar ve insülin, glukagon, kortizol, büyüme hormonu gibi hormonlar tarafından sıkı şekilde kontrol edilir.
Besin alımı sonrası yükselen kan şekeri, pankreastan salınan insülin hormonu sayesinde düşürülmeye çalışılır. Uzamış açlıkta veya yoğun efor durumlarında ise pankreas glukagon hormonu salgılayarak kan şekerini yükseltmeye çalışır. Bu sayede vücut enerji ihtiyacını karşılayabilir ve yaşam devam eder.
Hipoglisemi belirtileri nelerdir?
Kan şekeri seviyeleri düştüğünde görülebilecek belirtiler şunlardır:
- Solgunluk
- Titreme
- Terleme
- Baş ağrısı
- Açlık veya mide bulantısı
- Taşikardi
- Tükenmişlik hissi
- Sinirlilik veya kaygı
- Konsantrasyon güçlüğü
- Baş dönmesi veya sersemlik
- Dudaklarda, dilde veya yanakta karıncalanma ya da uyuşma
Hipogliseminin kötüleşmesiyle birlikte şu belirtiler de ortaya çıkabilir:
- Rutin görevleri tamamlayamama, kafa karışıklığı, alışılmadık davranışlar
- Koordinasyon kaybı
- Konuşma bozukluğu
- Bulanık görme
- Uyku sırasında kabuslar
- Tepkisizlik (bilinç kaybı)
- Nöbetler
Hipoglisemi tedavisi nasıl olur?
Eğer diyabet hastasıysanız ve düşük kan şekeri belirtileri gösteriyorsanız ya da kan şekeriniz 4 mmol/L'nin altındaysa:
- Kan şekerinizi hızla yükseltecek bir şeyler yiyin veya için (örneğin küçük bir bardak meyve suyu ya da şekerli gazlı içecek).
- 10–15 dakika sonra kan şekerinizi kontrol edin.
- Kan şekeriniz hâlâ düşükse, tekrar şekerli bir içecek için ya da atıştırmalık bir şeyler yiyin, ardından 10 dakika sonra tekrar kontrol edin.
- Belirtiler düzeldiyse ve kan şekeri 4 mmol/L'nin üzerine çıktıysa, seviyeyi daha uzun süre korumak için biraz bisküvi, sandviç veya bir sonraki öğününüzü tüketin.
Tokluk ve açlık kan şekeri nedir?
Günlük hayatta karşılaşılan hastalıkların tedavisinde erken teşhis ve doğru tedavi yöntemi oldukça önemlidir. Bu teşhis sürecinde bazı laboratuvar veya görüntüleme testleri gerekebilir. Vücudun fizyolojik işleyişi hakkında bilgi veren bu testlerden biri de açlık ve tokluk kan şekeri ölçümüdür. Şeker hastalığı olan bireylerin yarısında başlangıçta herhangi bir belirti bulunmaz, ancak kan şekeri yüksekliği tespit edilerek tanı konur.
Tokluk ve açlık kan şekeri kaç olmalıdır?
Açlık kan şekeri, en az 8 saatlik açlık sonrası sabah ölçülen glukoz düzeyini ifade eder. Sağlıklı bireylerde bu değer 70–100 mg/dL arasında olmalıdır. 60 mg/dL'nin altındaki değerler hipoglisemi olarak değerlendirilir. 50 mg/dL'nin altı ise ciddi şeker düşüklüğü anlamına gelir.
Diyabet hastalarında herhangi bir zamanda 70 mg/dL’nin altındaki değerler hipoglisemi olarak kabul edilir. Açlık kan şekerinin 100 mg/dL’nin üzerinde olması şeker metabolizmasında bozulma olduğuna işaret eder. 126 mg/dL’nin üzerindeki değerler ise diyabet tanısı koydurur.
Tokluk kan şekeri, gıda alımından 2 saat sonra ölçülen kan şekeri düzeyidir. 140 mg/dL üzeri değerler riskli sayılırken, 200 mg/dL üstü değerler diyabet tanısı için yeterlidir. Bu ölçümler özellikle tip 1 diyabet, tip 2 diyabet ve gebelik diyabetinde tanı için önemlidir.
Açlıkta 100–126 mg/dL aralığı ya da bilinmeyen tokluk değeri durumlarında, ağızdan glukoz içirilerek yapılan Oral Glukoz Tolerans Testi (OGTT) ile tanı konulabilir. Parmaktan şeker ölçümü tanı koymak için yeterli olmasa da, takibi sağlamak açısından kullanılır.
Kan şekeri neden düşer?
Kan şekeri düşüklüğünün birçok nedeni olabilir. Bunlardan bazıları şunlardır:
- Çok fazla insülin almak
- Alınan insülin miktarına göre yeterli karbonhidrat tüketmemek
- Fiziksel aktivitenin yoğun olması ve açken yapılması
- Alkol tüketimi
- Sıcak ve nemli hava
- Günlük yaşamdaki program değişiklikleri
- Yüksek rakımda zaman geçirmek
- Ergenliğe girmek
Hipoglisemi kilo vermeyi engeller mi?
Kan şekeri seviyeleri dengesiz olan bireylerde metabolizma hızı olumsuz etkilenebilir ve bu durum kilo vermeyi zorlaştırabilir. Hipoglisemisi olan kişiler, kan şekerini yükseltmek için sık sık yiyecek tüketme eğiliminde olduklarından, bu durum kalori alımının artmasına ve dolayısıyla kilo almaya neden olabilir.
Kan şekerindeki değişimler ne ifade eder?
Kan şekeri düzeyi metabolik durumla yakından ilişkilidir. Glukoz, enerji ihtiyacı arttığında (yaralanma, ameliyat, enfeksiyon, yanık gibi durumlarda) artabilir. Kontrolsüz yüksek kan şekeri, şeker hastalarında hayatı tehdit edici olabilir. Bu kişilerde insülin eksikliği nedeniyle glukoz hücreler tarafından kullanılamaz. Kanda glukoz artar, hücreler enerji yetersizliğine girer, vücut farklı yollarla enerji üretmeye başlar ve ketoasidoz gibi tehlikeli tablolar gelişebilir.
Uzun süreli yüksek kan şekeri, damar sertliğine ve buna bağlı kalp hastalıklarına, inme ve felce yol açabilir. Kolesterol, kan basıncı bozulur, bağışıklık zayıflar, enfeksiyonlara yatkınlık artar, yara iyileşmesi gecikir. Uzun vadede böbrek ve göz hastalıkları da gelişebilir.
Kan şekerinin düşmesi ise, özellikle beyin başta olmak üzere yaşamsal organların fonksiyonlarını bozabilir. İlk olarak açlık, çarpıntı, titreme, terleme görülür; devamında konuşma bozukluğu, bilinç kaybı ve koma gibi ciddi durumlar gelişebilir. Kalp ritmi bozulabilir, dolaşım sistemi etkilenebilir.