Panik atak, beklenmedik anlarda yoğun korku, kaygı ve fiziksel belirtilerle ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Genellikle kişi o an kalp krizi geçirdiğini veya öleceğini düşünür, ama bu hisler çoğu zaman gerçek bir tehlikeye dayanmaz. Panik atağı anlamanın en belirgin yolları arasında aniden başlayan çarpıntı, nefes darlığı, göğüs sıkışması, baş dönmesi, terleme ve ölüm korkusu yer alır. Bu belirtiler birkaç dakika içinde zirveye ulaşır ve çoğunlukla 15-30 dakika içinde kendiliğinden geçer.
Panik atak anında yapılması gereken ilk şey, atak geçiren kişinin bu durumun geçici olduğunu fark etmesidir. Kişi, derin ve kontrollü nefes alarak kendini fiziksel olarak rahatlatmalı, dikkatini atağın değil çevresindeki seslere ya da nesnelere yönlendirmelidir. Gözleri kapatmak, bir yere oturmak, su içmek ve "Bu geçici bir atak, bana zarar vermeyecek" gibi telkinlerde bulunmak atağın şiddetini azaltabilir. Panik atak sık yaşanıyorsa, bir uzmandan yardım alınması önerilir.
Panik atak, kişide ani ve yoğun bir korku duygusunun fiziksel belirtilerle birlikte ortaya çıktığı bir anksiyete bozukluğudur. Bu krizler genellikle belirli bir tehdit ya da tehlike olmaksızın başlar ve kişiyi büyük ölçüde rahatsız eder. Panik atak, birkaç dakika içinde zirveye ulaşır ve sonrasında yavaşça etkisini kaybeder. Ancak bazı kişilerde etkileri saatlerce sürebilir.
Atak sırasında kişi kalp krizi, felç, boğulma veya ölüm korkusu gibi ciddi endişeler yaşayabilir. Beden, savaş ya da kaç tepkisi veriyormuş gibi davranır: kalp hızı yükselir, solunum hızlanır, terleme artar ve kaslar gerilir. Bu durum zihinsel ve bedensel bir alarma geçiştir ancak gerçek bir tehlike olmamasına rağmen yaşanır.
Panik atağın nedenleri çok yönlüdür ve her bireyde farklılık gösterebilir. Genetik yatkınlık, beyindeki kimyasal dengesizlikler, travmatik yaşantılar, aşırı stres, uykusuzluk ve bazı tıbbi durumlar panik atağın oluşmasına zemin hazırlayabilir. Özellikle serotonin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerdeki düzensizlikler, anksiyete bozukluklarıyla ilişkilendirilir.
Ailede panik bozukluk geçmişi olan bireylerde bu tür krizler daha sık görülebilir. Aynı zamanda yoğun baskı altında yaşamak, kayıp ya da ayrılık gibi büyük yaşam değişimleri de panik atağı tetikleyebilir. Bazı kişilerde, kafein veya uyarıcı ilaçların aşırı kullanımı da atakların başlamasına neden olabilir.
Panik atak, ani başlayan ve kısa sürede zirveye ulaşan bazı özgün belirtilerle tanınabilir. Kişi bir anda çarpıntı, terleme, titreme, nefes alamama hissi, boğuluyormuş gibi hissetme, göğüste baskı, mide bulantısı veya baş dönmesi yaşayabilir. Bunun yanında gerçek dışılık hissi (derealizasyon), kendine yabancılaşma (depersonalizasyon) ve ölüm korkusu da yaygındır.
Bu belirtiler genellikle 10 ila 30 dakika arasında yoğun seyreder. Belirtilerin ani gelişmesi ve kısa sürede geçmesi, panik atağı kalp krizi veya başka tıbbi durumlarla ayırt etmede yardımcı olur. Ancak panik atak geçiren birçok kişi ilk başta bu farkı anlayamaz ve acil servise başvurur.
Panik atak anında en etkili strateji, o anın geçici ve zararsız olduğunu kendine hatırlatmaktır. Derin ve ritmik nefes almak, fiziksel belirtileri hafifletir. Gözleri kapatmak ve 5-4-3-2-1 yöntemi gibi farkındalık teknikleri (5 şey görmek, 4 şey duymak, 3 şey dokunmak, 2 şey koklamak, 1 şey tatmak) zihni o andan uzaklaştırarak atağı hafifletebilir.
Kişi, bulunduğu ortamı değiştirebiliyorsa sessiz ve güvenli bir alana geçebilir. Bedenini gevşetmeye çalışmak, ayaklarını yere basarak denge hissini arttırmak, içinden “Geçici bir durum, sakin kalabilirim” gibi telkinler vermek de faydalıdır. Gerekiyorsa su içmek veya birkaç dakika gözleri kapalı beklemek de destek sağlar.
Panik atak geçiren kişi, çoğu zaman yaşamının tehlikede olduğunu düşünür. Kalbi hızla atar, nefesi kesilir gibi olur, terler, başı döner, hatta bayılacakmış hissine kapılabilir. Vücutta karıncalanma, uyuşma ve mide bulantısı da olabilir. Zihinsel olarak kişi gerçeklikten kopmuş, sanki çevresindeki her şey bulanıklaşmış gibi hissedebilir.
Bu belirtiler kişinin kontrolünü kaybettiği ya da çıldırmak üzere olduğu duygusunu da beraberinde getirir. Oysa panik atak, psikolojik bir durumdur ve fizyolojik olarak zarar vermez. Ancak kişi ilk kez böyle bir deneyim yaşıyorsa, genellikle bir kalp kriziyle karıştırır ve acil yardıma başvurur.
Sessiz panik atak, klasik panik atakla benzer duygular barındırsa da fiziksel belirtiler çok daha hafif ya da fark edilmez şekilde ortaya çıkar. Kişi içsel olarak yoğun bir kaygı, huzursuzluk ve korku yaşarken dışardan bakıldığında sakin görünebilir. Sessiz panik atak geçiren biri; boğazında düğüm, mide rahatsızlığı, kaslarda gerginlik, iç sıkıntısı gibi daha içsel belirtiler yaşar.
Bu tür ataklar, özellikle sosyal ortamlarda yaşandığında kişi tarafından bastırılmaya çalışılır. Bu da atağın süresini uzatabilir ve zihinsel olarak daha yıpratıcı hale getirebilir. Sessiz panik ataklar genellikle fark edilmez ve kişi bu durumun farkına uzun süre varmayabilir.
Çocuklarda panik atak yetişkinlerden farklı belirtilerle ortaya çıkabilir. Genellikle mide ağrısı, baş dönmesi, nefes darlığı, ağlama nöbetleri ve karıncalanma gibi fiziksel yakınmalarla ifade edilir. Çocuk, kendini ifade edemediği için "içim sıkılıyor", "kalbim çok hızlı atıyor", "nefes alamıyorum" gibi cümleler kurabilir.
Çocuklar panik atak sırasında yoğun korku yaşar, annesinin yanından ayrılmak istemez ya da okula gitmeyi reddedebilir. Gece uyumakta zorlanma, kâbus görme veya yalnız kalma korkusu da eşlik edebilir. Bu belirtiler sıklaştığında çocuk psikiyatrisi uzmanına başvurulması önemlidir.
Panik atağı sıklığını ve şiddetini azaltmak için stresin yönetilmesi, düzenli uyku, alkol, kafein ve nikotin gibi uyarıcıların sınırlanması, düzenli egzersiz ve nefes ile gevşeme teknikleri (derin nefes, progressive kas gevşemesi, grounding) önemlidir. Kognitif davranışçı terapi (CBT) ile kişinin düşünce kalıpları yeniden yapılandırılabilir. Gerekirse düşük doz antidepresanlar (SSRİ/SNRI) veya benzodiazepinler doktor kontrolünde kullanılabilir.
Bir panik atak genellikle 5 ila 30 dakika arasında sürer. En yoğun belirtiler çoğu zaman ilk 10 dakikada yaşanır ve ardından belirtiler hafifleyerek sona erer. Nadir de olsa bazı kişilerde atak sonrası yorgunluk, sersemlik ve ruhsal tükenmişlik birkaç saat devam edebilir.
Atak süresi kişiden kişiye değişir; stres seviyesi, ortam koşulları ve kişinin zihinsel hazırlığı bu sürede belirleyicidir. Sık tekrar eden ve uzun süren ataklar panik bozukluk tanısı için değerlendirmeye alınmalıdır.
Panik ataklar bazı bireylerde tek bir kez yaşanırken, bazı kişilerde kronik hale gelebilir. Panik bozukluk tanısı konan kişiler, atakları tekrar tekrar ve beklenmedik anlarda yaşarlar. Bu durum kişinin yaşam kalitesini düşürebilir, sosyal ortamlardan kaçınmasına, işlevselliğinin azalmasına yol açabilir.
Kronikleşen panik ataklar tedavi edilmediğinde depresyon, agorafobi veya diğer anksiyete bozukluklarıyla birleşebilir. Ancak uygun terapi ve gerektiğinde ilaç tedavisiyle bu durum büyük oranda kontrol altına alınabilir.
Tanı, kişinin yaşadığı semptomların sıklığı, şiddeti, süresi ile birlikte tıbbi öykü ve fiziksel muayene sonucuna göre konulur. DSM‑5 kriterlerine göre, en az bir kez beklenmedik şekilde dört veya daha fazla semptom gösteren panik atak, ardından en az bir ay süren atak korkusu veya davranış değişiklikleri değerlendirilerek tanı konur. Fiziksel hastalıklar dışlandıktan sonra psikiyatrik değerlendirme yapılır.
En etkili tedavi yaklaşımları arasında bilişsel davranışçı terapi (CBT) ilk sırada yer alır; kişi korkuları yeniden değerlendirir ve biriktirdiği atakla başa çıkma becerileri kazanır. Gerekirse istikrarlı antidepresan tedavisi (SSRİ/SNRI) veya kısa süreli benzodiazepin kullanımı önerilebilir. Beta‑blokörler de bazı fiziksel belirtileri (örneğin çarpıntı) kontrol altına almak için kullanılabilir. Sağlıklı uyku, düzenli egzersiz, stresin azaltılması ve sosyal destek bu tedavi sürecini güçlendirir.