Erken Tanı
Erken Tanıyla İlk Raund Sizin Olabilir…
Bir düşmanı yenmenin en iyi yolu onu tanımak ve doğru strateji geliştirmekte yatar. Kanser de pek çok insan için kapıda bekleyen bir düşman. Ancak bilinmeli ki, o kadar güçlü bir düşman değil. Gelişen tıp sayesinde kanser artık erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilen bir hastalık. Peki hangi kanser türlerinde erken teşhis mümkün?
Kanserde erken tanının önemini artık herkes tarafından biliyor. Kanserlerin tamamının taraması yapılamasa da son teknolojik aletlerle yapılan taramalarla erken dönemde fark edilen kanserler hastaların yaşam sürelerini uzatıyor. Bazı kanser türlerinde yapılan rutin muayene ve kontrollerin çok hayati önem taşımaktadır. Taramayla bazı kanser türlerinin erken evrede yakalanabilir.
Meme Kanseri
Dünyada kadınların en çok yakalandığı kanser türü meme kanserini erken evre yakalayabilmek için kendi kendinize muayene çok önemli. 20 yaşından itibaren ayda bir kez meme muayenesi yaparak memenizi tanımanız ve en ufak rutin dışı değişiklikte hekiminize başvurmanız şart. 20-40 yaş arasında 2-3 yılda bir doktor muayenesini de öneriyorum. 40 yaşından sonra yılda 1 kez hekim değerlendirmesi ve 50 yaşından sonra yılda bir kez mamografi hayat kurtarıcı olacaktır.
Rahim Ağzı Kanseri
İlk cinsel deneyimden sonra yapılacak bir muayene ve smear testi sonrası yılda bir değerlendirme yapılmalı. 3 yıl üst üste normal ise testler 2-3 yılda bir tekrarlanabilir. Ancak immün sistemi zayıflatacak hastalıklar veya ilaç kullanımı varsa(AIDS hastalığı, uzun süreli kortizon kullanımı gibi) kontroller yıllık yapılmalı.
Bağırsak Kanseri
50 yaşından sonra yapılan bir kolonoskopi ileri evre hastalıktan önemli oranda sizi koruyacaktır. 10 yılda bir tekrarlanması da yeterli. Ancak daha kolay olan gaitada gizli kan testinin 3 kez negatif çıkması da önemli. Gaitada gizli kan testinde pozitiflik gelişirse mutlaka kolonoskopi ile değerlendirilmesini öneriyorum.
Prostat Kanseri
Ailede prostat kanseri hikayesi olanların 45 yaşından itibaren, olmayanların ise 50 yaşından itibaren prostat muayenesi ve PSA testleri yaptırmaları önemli. Prostat kanseri erkeklerde akciğer kanserinden sonra en sık görülen kanser olduğu da bilinmeli.
İş temposu ve kaygılar muayeneye engel olmamalı
Muayene sırasında tespit edilen enfeksiyonlar, erken dönemde yakalandığında basit tedavi yöntemleri ile ortadan kaldırılabilir. Ancak hastaların muayene olma korkusu ve yoğun iş temposu teşhis ve tedavi olanağını geciktirmektedir. İlerleyen enfeksiyonlar daha yoğun tedaviler gerektirir. Bu nedenle; yumurtalık kisti olan, miyomu bulunan, sigara kullanan, ailesinde kanser öyküsü olan, erken yaşta cinsel ilişkiye başlayan ve partner sayısı birden fazla olan, adet düzensizliği yaşayan kadınlar açısından düzenli kontroller son derece önemlidir.
Genetik
- Kanseri kronik hastalıklar içerisinde değerlendirebilir miyiz? Genetik faktörlerin kronik hastalıkların oluşumunda önemli bir etken olduğunu söyleyebilir miyiz?
Esasen kronik hastalık derken tedavisinde başarımızın kısıtlı olduğu ancak semptomlarını kontrol edebildiğimiz hastalıları tanımlıyoruz. Yani hastalık süreğen olsa da hastanın yaşam kalitesini idame ettirecek tedavilerin uygulanmasıdır. İşte kanserdeki hedefimizde bu. Kanser hastalarını da bir şeker hastası veya tansiyon hastası gibi ilaçlarla yaşam kaliteleri bozulmadan uzun yıllar yaşatabilmek. Bunu kısmen başarmış olabilsek de ciddi bir grup hastada halen başaramadık Mesela metastatik meme kanserli bir hastayı sadece hormonoterapi ile uzun yıllar yaşam kalitesi bozulmadan tedavi etme şansımız varken ciddi bir grup hastada hızla hastalık ilerlemekte ve tedaviler başarısız olmaktadır.
Kanserde genetik faktörler rol almaktadır ancak bunun oranı sadece %5-6 dır. Yani kanserin temel nedenleri daha çok sigara, beslenme, enfeksiyonlar ve çevresel faktörlerdir. Bu dört madde neredeyse kanserin %90'ından sorumludur. Yani yaşam standartlarımızı düzelttiğimizde kanseri ciddi oranda kontrol edebiliyoruz. Sigarayı bırakmak, sağlıklı beslenmek, ki bunun temelinde karbonhidratlardan uzaklaşmak gelir, kanseri büyük oranda engellemektedir.
- Kanserde genetik faktörler riski ne kadar arttırıyor?
Ailesinde kanser olan kişilerde kanser olma olasılığı artmaz. Ancak belirli kanser tiplerinde genetik geçiş önemlidir. Yumurtalık kanserlerinin yaklaşık %10'unda genetik geçiş vardır. Ayrıca Ailesinde meme kanseri hikayesi olan kişilerde meme kanseri riski olmayanlara göre 2 kat artmıştır. Ailede genç yaşta kanser görülmesi veya 3 kuşakta benzer kanserlerin görülmesi ailesel riskleri arttırmaktadır. Bunun yanında ailede birden fazla kanser görülmesi de ailesel olmayabilir. Bu noktada önemli olan taramaların dikkatli ve zamanında yapılmasıdır.
- En çok hangi kanser türlerinde genetik faktörler etkili?
Meme kanseri, yumurtalık kanseri, barsak kanserleri özellikle ailesel geçiş göstermektedir. Ancak unutulmamalıdır ki bu kaserlerin de %90 dan fazlası ailesel özellik taşımamaktadır.
- Ailede bir kanser hikayesi var, bu ömür boyu riskli grupta olduğumuz anlamına mı geliyor?
Böyle bir yargı çok yanlıştır. Öncelikle mevcut kanserin gerekli testlerinin yapılarak ailesel geçiş gösterdiğinin tespiti gereklidir. Bu noktada temelde öenmli olan ailesinde kanser olan bireylerin mutlaka danışmanlık almaları ve taramalarını titizlikle yaptırmalarıdır.
- Bu konuda önleyici ne gibi tedbirler alınabilir?
Genetik olarak kanser riskiniz saptansa bile esasen yapacaklarınız standarttır. Sigara alkolden kaçınmak, sağlıklı beslenmek ve spor Genetik risk faktörünüz yoksa da bunları yapmanız gerekiyor. Ancak ailede erken yaşta meme kanseri varsa ve diğer bireylerde de genetik danışmanlık sonrası kanser riski yüksekse koruyucu operasyon planlanabilir. Ancak buda çok zor bir karardır. Yüzde kaç meme kanseri riskiniz varsa memelerin alınmasını onaylarsınız?
- Bu konu ile ilgili başka vurgulamak istediğiniz noktalar var mı?
Genetik faktörler önemli olsa da temelde yaşam biçiminiz hastalıkların belirlenmesinde çok daha önemlidir. Sigara alkol tüketen birinin genetik riskleri konuşarak kanserden korunmaya çalışması basit bir ironidir. Amerikaya göç eden uzak doğulular incelendiğinde 2. nesilden itibaren hastalıkları ve kanser tiplerinin Amerikalılarla benzerlik taşıdığı gösterilmiştir. Yani yaşam biçimi ve çevre çok daha önemlidir.
Kansere Karşı Beslenme
Kanser hastalığı ülkemizde ciddi bir sağlık sorunudur. Kanser tedavisinde son zamanlarda geliştirilen yeni ilaç moleküllerinin etkisiyle maliyetinin çok fazla artması, hastaların tedavilere ulaşmasını zorlaştıracak gibi görünmektedir. Bilinen klasik bir deyimle kanseri tedavi etmekten çok engellemek daha akılcı bir yoldur. Yapılan çalışmalarla kanserin yüzde 30'unun diyet alışkanlıklarıyla ilişkili oluştuğu gösterilmiştir. Dünya Kanser Araştırma Fonu(WCRF) ve Amerika Kanser Araştırma Enstitüsü (AICR) 2007 yılına kadar 7000‘den fazla beslenme , fiziksel aktivite ve kanser ilişkisini inceleyen epidemiyolojik çalışmayı incelemiştir. Buna göre kısaca özetleyecek olursak kanseri engellemek için...
- İdeal kiloda olmak önemlidir
- Günde en az 30 dakika egzersiz yapılmalıdır
- Bitkisel yiyecekler riski azaltır
- Et tüketimi sınırlandırılmalıdır
- Alkolde ethanol miktarı önem taşıyor
- İşlenmiş , hazırlanmış ve prezerve edilmiş gıdalara dikkat
- Diğer uyarılar...
- Özel gruplar için öneriler...
- Kanserle ilişkili diğer gıdalar nelerdir?
Aşırı kilolu olmak, kanser için önemli bir risk faktörüdür. Özellikle bağırsak, meme (menapoz sonrası ), rahim, yemek borusu (adenokanser tipi), pankreas, böbrek ve safra kesesi kanser riskinin artmasıyla ilişkilidir. Sadece aşırı kilolu olmak değil, aynı zamanda vücuttaki yağın dağılım şekli de kanserin riskiyle ilişkilidir. Örneğin karın tipi abdominal yağlanma kolon kanseri riskini arttırır. Muhtemelen artmış abdominal yağlanma vücudumuzda dolaşan insülin, insülin benzeri büyüme faktörleri ve sex hormonlarının seviyesini değiştirerek kanser oluşumu riskini arttırır. İdeal olanı; önerilen, boyunuzu, kilonuzun karesine bölerek elde ettiğiniz "beden kitle indeksi"nin normal standartlarda yani 18-25 arasında olmasıdır.
Tempolu yürüyüş, bisiklete binme gibi basit aktiviteler yeterli olmakla beraber aşırı kilolu kişilerde bu süre 60 dakika olmalıdır. Düzenli egzersiz kolon kanseri, menapoz sonrası meme kanseri ve rahim kanseri riskini azaltır.
Nişasta içermeyen sebzeler tüketmek özellikle ağız , farinks, larinks, yemek borusu (yassı hücreli tip) ve mide kanseri dediğimiz üst sindirim yolları kanserlerinin riskini azaltır. Sarımsak bağırsak ve rektum kanseri riskini azaltır. Meyve tüketimi ağız, farinks , larinks, yemek borusu , akciğer ve mide kanseri riskini azaltır. Nişasta içermeyen bu besinlerin koruyucu etkisi, muhtemelen düşük enerji içermesinden kaynaklanmaktadır. Önerilen; günde 5 öğün (en az 400 gram) nişasta içermeyen sebze ve meyve tüketimiyle beraber, işlenmiş nişasta içeren gıdaların tüketilmemesi veya az tüketilmesidir.
Kırmızı et ve işlenmiş etler, kolorektal kanser riskini belirgin arttırmaktadır. Kırmızı et, bağırsaklarda emilimi sırasında serbest radikaller oluşturabilmektedir. İkinci bir handikap olarak da yeterince lifli beslenilmezse bağırsaklarda kalma süresi uzamakta ve maruziyet artmaktadır. Bu nedenle kanser gelişimi riski, fazla kırmızı et tüketmeyenlere oranla tüketenlerde yüzde 18 gibi bir oranda daha yüksektir. Günlük işlenmiş et tüketiminin kadınlarda 50, erkeklerde 85 gramı geçmemesi; kırmızı et tüketiminin ise haftada 500 gram ile sınırlandırılması önerilmektedir.
Bu içecekler ile özellikle ağız, farinks, larinks, yemek borusu ve meme kanseri türleri arasında ilişki mevcuttur. Bunun dışında alkolün, kolon kanseri ve karaciğer kanseri riskini arttırdığı bildirilmektedir. Batı Avrupa ülkelerinde kanserlerin erkeklerde %10, kadınlarda %3'ünden alkol tüketimi sorumlu tutulmaktadır. Alkol içeceğinin türünden çok alınan ethanol miktarının önemi vardır. Alkol, folat metabolizmasını etkileyerek ve DNA sentezi ile metilasyonunu bozarak kanser gelişimine sebep olmaktadır. Az tüketildiğinde ise koroner kalp hastalıklarına karşı koruyucu olduğu belirtilmektedir.
Tuzla işlenmiş gıdalar, özellikle mide kanseri riskini arttırmaktadır. Alfatoksin içeren gıdalar; örneğin mısır gevreği, taneli tahıllar ve baklagiller karaciğer kanserine sebep olabilir. Günde 6 gramdan (2.4 gram sodyum) az tuzlu, tuzla işlenmiş gıda tüketilmeli ve nemli ortamlarda saklanmış bakliyatlar tüketilmemelidir.
Diyet suplementleri, beslenmeye eklenmesinin kanseri önlediğine dair kanıtlar yetersizdir. Bazılarının tüketilmesi kansere yol açabilir. Vitamin D eksikliği ise kolon kanseri riskini arttırmaktadır. Meme kanserli hastalarda da D vitamini düşüklüğü seyri olumsuz etkilemektedir.
Özellikle bebekli annelerin, bebeklerini en az doğumdan sonra 6 ay annesütüyle beslemesi önerilmektedir. Anne sütüyle besleme, annenin meme kanseri riskini; bebeğin sonraki yaşamındaki kanser riskini azaltır.
Örneğin süt , kolon kanserine karşı korur ama prostat kanseri riskini artırır. Kalsiyum desteğinin günlük 1000-2000 mg tüketilmesi, kolon adenom oluşumunu azaltırken kolon kanseri riskini etkilemez. Doymamış balık yağı , kansere karşı koruyucu olabilir. Fakat bu konudaki bilimsel veriler de çok yeterli değildir.
Özetle; kansere karşı tek tip beslenmeden kaçınmak gerekmektedir. İster doğal, ister işlenmiş gıda olsun aşırı tüketim her zaman zarar verir. Pek çok hastalığın ve kanserin sebebi fazla kaloridir . Bu nedenle sebze ve meyve tüketilmeli, günlük 25-30 dakika yürüyüş yapılmalı, sigara ve alkol tüketilmemeli ya da tüketimleri minimalize edilmeli, beden kitle indeksinin normal standartlarda yani 18-25 arasında tutulması sağlanmalıdır.
Sigarayı Bırakma
Sigara, akciğer kanserinin oluşumunda büyük bir tehdit oluşturuyor!
Tüm dünyada erkeklerde ve kadınlarda kansere bağlı ölüm nedenleri arasında birinci sırada akciğer kanseri yer alıyor. Özellikle son yıllarda sigara
kullanımının bayanlar arasında artması nedeniyle akciğer kanseri bayanlar arasında da artış gösteriyor. Bu nedenle akciğer kanseri hem
kadınlarda hem de erkeklerde kansere bağlı ölümlerde birinci sırada yer alıyor.
Akciğer kanseri, genel olarak 60 yaş üzerinde görülen, son y›llarda sigara tüketimindeki artışa bağlı olarak 40 ve 50’li yaş gruplarında da sıklıkla görülmeye başlayan akciğer kanserinin tedavisinde en etkin yöntem olarak cerrahi tedavi uygulanıyor. Ancak akciğer kanserinin erken dönemde teflhis edilememesi nedeniyle hastaların %10-15’ine cerrahi müdahale yapılabiliyor.
Akciğer kanseri teşhisinde kullanılan PET-CT sayesinde hastanın ameliyata girip girmeyeceği ile eğer cerrahi müdahale yapılacaksa bunun kıstasları belirleniyor. Ameliyata uygun olmayan hastalara ise ameliyat sonrası kemoterapi ve radyoterapi tedavileri uygulanıyor.
Fiziksel Aktivite
Sağlıklı beslenmek ve hareket etmek şart
Öncelikle yaşam tarzımızı düzenlememiz gerekiyor. Obezite en büyük kanser nedenlerinden ve obeziteyi yol açan iki şey var: Sağlıksız beslenmek ve hareket etmemek. Sigara, alkol gibi zararlı maddelerden uzak durursak zaten üçte iki oranında önleyebiliriz. Geri kalan üçte birlik oranın da yarısını taramalarla, erken teşhisle önleyebiliriz.
Lif oranı yüksek besinler yani bütün sebzeler, meyveler, tam tahıllı gıdalar kanser koruyucu besinlerdir. Kabak, karnabahar, brokoli gibi sebzeler, soya fasulyesi ve fasulyeler özellikle bol tüketilmeli.
Güneşten Korunma
Güneşten bilinçli korunun
Kozmetik hastaları güneşin zararlı etkileri ve koruyucu davranışlar geliştirilmesine yönelik eğitilebilen ve konuya ilgi duyan bir gruptur. Hastalara güneşten korunmalarını ve bunu bir davranış biçimi haline getirmemeleri durumunda kozmetik ürün ve işlemlerine boşuna para harcadıkları anlatılmalıdır. Çeşitli dalga boylarındaki güneş ışınlarının sağladığı enerji bilindiği gibi yerkürede yaşamın varlığını ve devamını sağlamaktadır. Yeryüzüne ulaşan ışınların yarısı kızılötesi yani infrared, kalanın büyük kısmını da görünür ışınlar ile UV ışınları oluşturmaktadır. UV yeryüzüne ulaşan ışınların yüzde 5 kadarını oluşturmaktadır. Bu miktarın da büyük bir kısmını(yüzde 9o-95) UVA ile geri kalanını da UVB (5-10) oluşturmaktadır. UVB vücutta D vitamini sentezini başlatan ışınlardır. Doza bağlı olarak eritem yanı kızarıklık, bronzlaşma deri yaşlanması ve deri kanserlerine yol açabilmektedir. UVA ışınları derinin daha derinlerine kadar ulaşabilirler. Serbest radikal ve oksijen atomu oluşturduklarından DNA, RNA ve diğer hücre proteinlerini etkileyerek cildin erken yaşlanmasında ve melanom tipi cilt kanserlerini oluşumunda etkilidirler.
Deriye ulaşan UV ışın miktarı nı etkileyen 6 faktör vardır.
- UV ışınlarının yüzde 75 i saat 09-15 arasında alınmaktadır.
- Yaz aylarında UVB nin yeryüzüne ulaşma yoğunluğu artmakta, mevsimsel değişkenlik ekvatora yaklaştıkça önemini kaybetmektedir.
- UV miktarı ekvatordan uzaklaştıkça önemini kaybetmektedir
- UV şiddetini bulutlar azaltmaktadır ancak bulutlardaki su içeriği UV den çok kızılötesi ışınları zayıflatmaktadır bu da deride ısı etkisini azaltmaktadır. Sonuçta UV ye aşırı maruz kalma riski ortaya çıkmaktadır.
- UVB radyasyonun yüzde 3 kadarı çimde yansırken, bu oran kumda yüzde 25i bulabilmektedir. Kar örtüsü ise yüzde 50 –95 oranlarında UVB yansımalarına yol açabilmektedir. Su yüzde 5 oranında yansımaya yol açmaktadır. UV radyasyonun yüzde 75’i 2 m su derinliğine ulaşabilmektedir. Uzun yüzmelerde gerek direkt saçılan gerekse yansıyan UV ışınları nedeni ile kişi önemli güneş yanıklarına maruz kalabilmektedir.
- Her 300 m lik artış güneş ışınlarının güneş yanığı oluşturma etkisini yüzde 4,8 arttırmaktadır.