Bir tür fobi olan kan tutması ya da hemofobi; iğne, kan ve yaralanma ile tetiklenebilir. Yalnızca kan kelimesini duyduğunda bayılan kişilerden kan görmeye dayanamamaya kadar uzanan geniş bir tolerans aralığı bulunur. Kan tutması yaşayanlarda panik ve kaygı görülebilir. Şiddetli semptomların tedavi edilmemesi durumunda kişilerin sosyal hayatı olumsuz yönde etkilenebilir.
Tıbbi literatürde hemofobi olarak da bilinen kan tutması, yoğun ve mantığa aykırı kan korkusunu ifade etmek amacıyla kullanılır. Fobiler, kişilerin günlük hayatlarına devam etmesini olumsuz yönde etkileyen aşırı ve mantıksız korkulardır. Fobisi olan kişiler, gerçek bir risk olmasa bile algılanan tehlikeye maruz kalmaktan kaçınmak için çok çaba harcarlar. Ayrıca bu fobiye karşı kendilerini güçsüz hissedebilirler. Hemofobisi olan kişilerse kan görme riskine karşı tahlil yaptırmaktan kaçınabilir, doktor ziyaretlerini erteleyebilir ve kanla ilgili tüm durumlardan korkabilir. Gerçek kanın yanı sıra sahte görüntüleri de hemofobiyi tetikleyebilir.
Her fobi benzer fiziksel ve duygusal semptomlara neden olabilir. Hemofobi, gerçek hayatta ya da ekranda kan görülmesi ile tetiklenebilir. Bazı kişiler yalnızca kan ya da kanla ilgili tetkikleri düşündüğünde dahi semptomları hissedebilir. Kan tutmasının fiziksel belirtileri şu şekildedir:
Kan tutmasının duygusal belirtileri ise aşağıdaki gibidir:
Hemofobinin diğer fobilerden ayrılan tarafı ise vazovagal tepkidir. Bu tepki, kan görünce bayılmayı tetikleyen vagus sinirinden gelir. Vagus, beyin sapından çıkarak boyun ve göğüs bölgesinden geçer ve karna ulaşır. Kan tutması sırasında kan basıncının ve kalp atışının önce hızla yükselmesine, sonrasında aniden düşmesine ve bayılmaya neden olur.
Çocuklar ise fobilerin semptomlarını yetişkinlerden farklı şekillerde yaşayabilir. Hemofobili çocuklarda görülen semptomlar şu şekildedir:
Kan tutması, genellikle çocukluk çağında 10-13 yaşları arasında ortaya çıkar. Ancak agorafobi, hayvan fobileri, panik bozukluğu gibi diğer psikonörotik rahatsızlıklarla da ilişkili olabilir. Kan tutması risk faktörleri aşağıdaki gibidir:
Kan tutması teşhisinde herhangi bir tıbbi ekipman kullanılmaz. Doktorlar, kişilerin semptomlarını ve bu semptomları ne kadar süredir yaşadığını öğrenmek isteyebilir. Kişilerin, teşhise yardımcı olmak amacıyla hem kendilerinin hem de ailelerinin sağlık öykülerini paylaşması gerekir. Hemofobi, Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından hazırlanan DSM-5 kılavuzunda resmi olarak kabul edilmiştir. Doktorlar, bu kılavuzdaki kriterleri de baz alarak teşhis koyabilir.
Fobiler, günlük hayatı etkilemiyorsa tedavi gerektirmez. Ancak tetikleyicilere yoğun şekilde maruz kalınması durumunda tedavi planlanabilir. Aşağıdaki durumlarda hemofobi için tedavi planlanması gerekebilir:
Hemofobi tedavisinde aşağıdaki yaklaşımlardan yararlanılabilir:
Bilişsel davranıştı terapide psikolog veya psikiyatr, kişilerin kanla ilgili duygularının açığa çıkmasına yardımcı olur. Kişinin kaygılarının gerçek dışı olduğu ve kaygılandığı olasılıkların gerçekleşme ihtimalinin çok düşük olduğunu içselleştirmesi amaçlanır.
Bilişsel davranışçı terapiye benzer özellikler barındıran maruz bırakma terapisi, kaygı bozukluklarının tedavisinde tercih edilen bir yöntemdir. Terapist, kişiler korkularına güvenli bir ortamda maruz kalırken onlara rehberlik eder. Seanslar sırasında çeşitli görseller ile egzersiz yapılabilir. Tek bir maruz bırakma seansı dahi kısa sürede başarılı sonuçlar alınmasını sağlayabilir.
Derin nefes almayı da içeren yoga gibi egzersizler, çoğu fobi gibi hemofobi semptomlarının iyileştirilmesinde de etkili olabilir. Bu egzersizlerle meşgul olmak, stresin ve belirtilerin azaltılmasına yardımcı olabilir.
Semptomların şiddetli ve ağır olduğu vakalarda ilaçlı tedavi gerekebilir. İlaçla tedavi kararı psikiyatrist ile birlikte alınır ve terapi ile birlikte sürdürülmesi önerilir.