Kadın sağlığının korunması açısından kadın hastalıklarının doğru teşhis ve tedavi edilmesi kritik önem taşır. Günümüzde kadın hastalıkları hususunda kadınların farkındalığının artırılması ve erken teşhise yönelik düzenli olarak kontrole gidilmesi; kadın sağlığının korunması adına büyük faydalar sağlamıştır. Toplumda sık görülen kadın hastalıklarından biri de miyom oluşumudur.
Leiomiyom veya fibroid olarak da adlandırılan miyom; rahim duvarında yer alan rahim kaslarının belirli bölgelerde anormal gelişim göstererek iyi huylu tümör yapıları oluşturması şeklinde tanımlanabilir. Oluşan bu dokular kanser özelliği göstermese de çeşitli koşullarda ciddi ağrı ve rahimle alakalı işlevsel bozukluklara neden olabilir. Ayrıca, çok büyük boyutlara ulaşabilen miyom dokuları yerleşim yerine bağlı olarak adet döngüsü veya gebeliği olumsuz etkileyebilir.
Yapılan araştırmalar, 50 yaşına gelmiş kadınların yüzde 80’inde miyom gelişiminin görüldüğünü ortaya koymuştur. Bununla birlikte, miyom gelişen her kadında klinik bir şikayet görülmeyebilir. Bu bakımdan, miyomların tedavi edilmesinde en önemli etkenlerin başında klinik bulguların varlığı gelir.
Rahim dokusu temelde üç kısımda incelenir. En iç kısımda; rahim iç dokusunu oluşturan, adet döngüsünün gerçekleştiği ve gebelik esnasında bebeğin tutunarak gelişim gösterdiği endometrium tabakası yer alır. Bu tabakanın altında gebelik ve adet döngüsü sırasında rahim kasılmalarının görüldüğü miyometrium tabakası bulunur. En dış kısımda ise rahmin korunması ve diğer dokularla ilişkisini sağlayan perimetrium vardır.
Mevcut klinik yaklaşımda, miyomların neden geliştiği tam olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte, çeşitli faktörlerin miyom gelişiminde rol oynadığı söylenebilir. Bu kapsamda, aşağıdaki etmenler miyom gelişimini etkiler:
Aynı zamanda, bazı kadınlarda miyom gelişim riski, toplumun geri kalanına göre daha yüksektir. Buna göre, aşağıda belirtilen özelliklere sahip kadınlarda daha sık miyom gelişimi izlenir:
Miyom dokuları rahim boyunca miyometrium tabakasının herhangi bir bölgesinde gelişim gösterebilir. Miyomun görüldüğü bölgeye bağlı olarak klinik tablo değişkenlik gösterir. Miyomlar geliştiği bölge ve içeriğine göre alt sınıflara ayrılır. Buna göre, farklı miyom türleri şu şekilde özetlenebilir:
Miyom belirtileri; miyomun geliştiği bölge ve boyutuyla birlikte, hastanın genel sağlık durumuna göre değişkenlik gösterir. Miyomlar hormonlara duyarlı yapıda olduğundan, hastanın hormon dengesi, gebelik durumu, menopoz varlığı ve kullanılan ilaçlara bağlı olarak da hastalarda görülen belirtiler farklılaşabilir. Özellikle gebelikte miyom boyutları artış gösterirken, menopoz sonrasında miyomlar büyük oranda geriler ve küçülür.
Miyomların neden olduğu belirtiler şu şekilde özetlenebilir:
Miyom tanısı genellikle uzman bir doktor tarafından ayrıntılı hastalık öyküsü ve detaylı fizik muayene sonrası yapılan değerlendirme sonucu konur. Doktor; muayene sonrası ultrason incelemesi yapıp, rahim yapısını inceleyerek miyomun boyutu ve nerede gelişim gösterdiğini belirler.
Karın üstünden yapılan incelemeler çeşitli vakalarda miyom değerlendirmesini olanaksız kıldığından, bazı durumlarda transvajinal yöntemle ultrason görüntülemesi tercih edilebilir. Vajina içine yerleştirilen ultrason probu aracılığıyla daha detaylı inceleme imkanı sağlanır. Ultrasonun yetersiz kaldığı durumlarda ise manyetik rezonans (MR) görüntüleme yöntemine de başvurulabilir.
Yapılan tüm bu incelemelerden elde edilen verilere göre miyom tanısı konur ve hastadaki klinik bulgular ve kişisel özelliklere bağlı olarak uygun bir tedavi planı oluşturulur.
Her miyom vakasında tedavi uygulanması gerekemez. Hastanın yaşı ve genel sağlık durumu ile miyom boyutu ve lokalizasyonuna bağlı olarak, uzman doktor tarafından yapılan değerlendirme sonucu miyom tedavisinin gerekip gerekmediği belirlenir.
Tedavi gerektiren vakalarda en sık başvurulan yöntem ilaç tedavisidir. Bu kapsamda, miyom boyutunun küçültülmesi ve adet döngüsünün düzenlenmesi amacıyla doğum kontrol hapları ve hormon içerikli rahim içi araçlar tercih edilir. Yine hormon etkilerinin geri kazandırılmasına yönelik olarak GnRH agonist ve antagonist ilaçlar ile miyomların küçültülmesi sağlanabilir. Miyom oluşumuna bağlı görülen ağrı şikayetlerinin giderilmesi için ise hastalara non-steroid anti-inflamatuar ilaçlar (NSAİİ) verilebilir.
Daha büyük boyutlu olan miyomlarda, mümkün olan en az girişimsel yöntemle tedavinin amaçlandığı vakalarda endometriyal ablasyon, myoliz prosedürü veya ultrason cerrahisi gibi yöntemler uygulanabilir. Ayrıca, submuköz özellik gösteren miyomlarda histeroskopik yöntem adı verilen yöntem aracılığıyla vajinadan rahim içine ulaşılarak miyomun çıkarılması sağlanabilir.
Son olarak, miyomların kanlanmasından sorumlu damarların tıkanarak kapatılması esasına dayanan uterin arter embolizasyon yöntemi de tedavi sürecinde başvurulan diğer bir yöntemdir. Tüm bu yöntemlerin yanı sıra, ilaç tedavisi ve girişimsel yöntemlerle giderilemeyen büyük boyutlu miyomlarda cerrahi tedaviye başvurulur.
Büyük boyutlu miyomlarda standart tedavi prosedürü; miyomektomi adı verilen cerrahi yöntemdir. Bu yöntem esas olarak, miyom tedavisi sonrası gebe kalmayı hedefleyen kadınlarda tercih edilir. Miyomun çıkarılması sonrası hastanın gebe kalması için gereken elverişli koşullar yaratılmış olur. Miyomektomide temel amaç; rahim dokusuna en az düzeyde zarar verecek şekilde, anormal kas dokusunun vücuttan çıkarılmasıdır. Miyomektomi prosedürü küçük bir kesi üzerinden kapalı (laparoskopik) yöntemle yapılabildiği gibi, açık cerrahi ile de gerçekleştirilebilir. Miyomektomi sonrası hasta, birkaç gün hastanede gözetim altında kalır ve hastanın tamamen iyileşmesi 1 ila 3 hafta sürebilir.
Tedavi sonrası gebelik düşünmeyen vakalarda ise rahmin tamamen çıkarılmasına dayanan cerrahi yöntem de düşünülebilir. Histerektomi adı verilen bu prosedüre, uygun vakalarda fallop tüpleri ve yumurtalıkların çıkarılması da eklenebilir.
Histerektomi vajinal yolla, laparoskopik olarak veya açık cerrahi ile gerçekleştirilebilir. Histerektomi; miyomektomi yöntemine göre daha büyük çaplı bir operasyon olduğundan, hastanın birkaç gün hastanede kalması gerekebilir. Ardından, 2 ila 6 hafta içerisinde hastanın tamamen iyileşmesi beklenir.